Bundan önceki hemen her yazımda, günümüzde iklim krizine evrilmiş bulunan iklim değişikliğine vurguyla değinmiştim. İklim krizinin çevre üzerinde her geçen gün artan olumsuz etkilerine, sürgit olan jeopolitik gerginlikler de eklendiğinde ortaya çıkan tabloda, ciddi bir gıda krizi ile yüz yüze bulunduğumuz görülüyor.
Bu bağlamdaki soru şudur: Varoluşsal bir tehdide dönüşme eğilimindeki gıda krizine karşı hangi önlemler alınmalı, nasıl bir strateji hayata geçirilmelidir?
Öncelikle, iklim değişikliği etkilerine dayanıklı tarım modellerini tasarlayıp hayata geçirmek gerektiğinin altını çizilmelidir. Atılacak ilk adım, tarım ve besicilik etkinliklerinin üretim verimliliğini hedeflemek üzere planlanmasıdır.
Tarım-besicilik alanının planlamasına temel olan ise öncelikle uygun arazi kullanım modellerinin belirlenmesidir. Yerleşim alanlarıyla, tarımsal işletmelerin konum ve işlevler bakımından fiziksel planlaması, ivedi bir konu olarak görünüyor.
Somut örnek olarak ele alacağım Küçük Menderes havzasında bizzat yaptığım gözlemler, ülkemizdeki bütün tarım alanları için de geçerlidir. Havzanın kuşbakışı görünümü, tipik ve ülkemizin bütün tarım alanlarını temsil edici niteliktedir. Genel görünüm şudur: Verimli tarım alanlarının üzerinde yer alan dağınık bina çatıları… Yaygın çatıların altında; konutlar, muhtelif kapasitede ağıl ve ahırlar ile yer-yer depo ve fabrika binalarının yer aldığı görülüyor.
Hiçbir yapının verimli tarım alanları üzerinde kesinlikle yer almaması gerektiğini vurguyla ifade ediyorum. K. Menderes vadisindeki yapıların, ağırlıklı olarak besicilikle iştigal eden aile işletmelerine ait olduğu görülüyor. Bunlar, büyük çoğunlukla elliden az büyükbaş hayvanın yetiştirildiği küçük ölçekli işletmelerdir. Aile mülkiyetindeki düzensiz ve niteliksiz hayvan barınaklarından ibaret işletmeler verimsiz ve ekonomik olmayan birimlerdir.
Söz konusu aile işletmeleri, hayvan refahının sağlanamadığı ve dolayısıyla süt veriminin de düşük olduğu üretim alanlarıdır. Anılan bölgede, büyükbaş hayvancılığın yanı sıra, koyun ve keçi yetiştiriciliğine dayalı küçük ölçekli derme çatma işletmeler de mevcuttur. Benzer sorunlar, bütün besicilik ve küçük ölçekli tarım işletmeleri için de geçerlidir.
Kırsal alanlarımızda sürgit olan plansızlık ve başı boşluğun sonucu olarak, mevcut yapıların, iklim değişikliğinin gün be gün baskın hale geldiği koşullarda, ayakta kalma şansı bulunmuyor. Mevcut plansız yapı, toprakların verimsiz kullanımının yanı sıra çevre kirliliğine de yol açmaktadır.
Tarım alanlarında “çatıların” kesinlikle mevcut olmaması, çatıların ve yerleşim birimlerinin marjinal arazilere taşınması gereği ortaya çıkmıştır. Ekonomik bakımdan verimsiz olmaları bir yana; tarım ve besicilik alanındaki küçük aile işletmelerinin, iklim değişikliğinin yol açtığı olumsuz koşullarda korunması ve sürdürülmesi olanağı da bulunmuyor.
Benzer durumdaki diğer üretim havzalarına örnek oluşturmak üzere K. Menderes havzasında yepyeni bir arazi kullanım modeli ve buna bağlı olarak, verimli ve sürdürülebilir bir üretim planlaması yapılabilir? Önerimiz özetle şudur:
Başta küçük besicilik işletmeleri olmak üzere, tarım alanlarındaki bütün yapılar tarım dışı marjinal alanlara taşınmalıdır. Bu sayede, atıl haldeki tarım toprakları gerçek işlevlerine kavuşmuş olacaklardır. Tarım arazilerinde, kooperatifler bünyesinde toplulaşmanın teşvik edilmesi sağlanmalıdır. Tarım Bakanlığı aracılığı ile merkezi yönetim, bedelsiz arazi tahsisi vs. konularda gerekli teşvikleri düzenlemeli ve hayata geçirmelidir. Birleşik köy/hayvancılık işletmelerinin kurulması da bu çerçevede planlanmalıdır. Birleşik köy işletmeleri, kooperatif ve/veya çok ortaklı şirketler şeklinde oluşturulabilir.
K. Menderes havzası özelinde, havzanın kuzey ve güneyinde yer alan uygun eğimli marjinal arazilerde ve/veya ovada bulunan kıraç tepeler üzerinde birleşik hayvan barınakları, depolar vs. gibi ortak/imece tesisler kurulabilir
Kapatırken son söz: Anahtar kavram “planlamadır”.