Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği olgusu, daha önce konunun uzmanlarınca ve akademik çevrelerce düzenlenen dar çerçeveli forumlarda zaten tartışılmakla birlikte, Haziran 1992’de Brezilya’nın Rio kentinde düzenlenen “Dünya Zirvesiyle” dünya kamuoyuna mal oldu.
Bu toplantıda, 154 ülkenin imzasıyla BM çatısı altında faaliyet gösterecek olan UNFCCC (BM İklim Değişikliğine Karşı Çerçeve Anlaşması) kuruldu. Kuruluş anlaşmasını onaylayan ülke sayısı, 2022 yılı itibarıyla 198’e ulaşmış bulunuyor.
Bu kuruluşun üst düzey karar organı olan Taraflar Konferansı (COP), UNFCCC tarafından her yıl farklı bir ülkede, kuruluş anlaşmasına onay vermiş ülkelerin katılımıyla düzenlenmektedir. İlk COP toplantısı (COP1), 1995 yılında Berlin’de düzenlendi.
COP etkinliklerinin, tarihçesine girmiyoruz. Asıl konumuz COP toplantılarının işlevselliği, günümüzde iklim krizine dönüşmüş bulunan iklim değişikliği ile mücadelede sağladığı yarar, oynadığı roldür.
Sona da saklanabilecek sözümüzü en başta, net olarak ortaya koyalım: COP zirveleri yararsızdır, bütünüyle işlevsizdir. O kadar ki, bundan böyle düzenlenmeleri asla gerekmiyor.
Günümüze kadar düzenlenen 27 COP etkinliğinin toplamdaki sonucu, merkezi yönetimlerin, iklim krizi ile mücadele konusunda niyetleri ve yetenekleri olmadığıdır.
Küresel düzeyde egemen olan mevcut toplum düzeni, esas olarak bir “Kömür-Petrol-Doğalgaz” (Geleneksel Fosil Yakıtları- GFY) uygarlığıdır. Birinci Sanayi Devriminden bu yana geçen yaklaşık 250 yıl boyunca GFY’nin hesapsızca, denetimsiz olarak kullanılmasının, küresel ısınmanın başlıca nedeni olduğu biliniyor.
Düşünebiliyor musunuz ki, GFY’nin küresel ısınmaya yol açtığı, ancak Glasgow kentinde 2021 yılında düzenlenen COP26 zirvesinde, ilk defa dile getirildi!
1996 yılında atmosfere karbon salımının miktarı 23,5 milyar ton iken, 2021 yılına gelindiğinde bu miktar 36,5 milyar tona yükselmiş bulunuyor. Tek başına bu veri dahi, COP zirvelerinin işlevsizliğini açıkça ortaya koyuyor.
Bütün zirveler, fosil yakıtı tekellerin ağırlığını koyduğu, sadece boş lafların üretildiği toplantılar olma niteliğine bürünmüştür. Günümüze kadar geçen süreçte, küresel ısınmanın en büyük sorumlusu olan enerji şirketlerinin, COP zirvelerinde giderek daha fazla söz sahibi oldukları gözleniyor.
Mısır’ın Sharm El-Sheikh kentinde 2022 yılında düzenlenen COP27 zirvesinde, Moritanya heyetinde, adını anmanın gerekmediği bir enerji tekelinin icra heyeti başkanıyla dört üst düzey yöneticisinin yer almasıyla, COP zirvelerinin şirketleşme sürecinin tamamlandığını söyleyebiliriz.
Bir de şu var: COP27 zirvesine 45 bin kişi katıldı. 1088 adet oturum düzenlendi, binlerce sayfa tutarında boş laf üretildi. Laf bolluğundan geçilmiyor, ancak ortada bir eylem yok!
Merkezi yönetimlerin yerini yerel yönetimlerin, dünya kentlerinin alma zamanı gelmiştir. İklim krizi ile mücadelede dünya kentlerinin öne çıkması gerekiyor. Yerel düzeydeki karar ve eylemlerin sahibi kent yönetimleri olmalıdır. Bu bağlamda, İklim Krizine Karşı Kentler İttifakının kurulması zorunludur.
İzmir’in de üyesi olduğu “Covenant of Mayors-Belediye Başkanları Sözleşmesi” gibi yapıların, iklim krizine ilişkin toplantılar düzenledikleri biliniyor. Bu yapı 12 bin 500’ün üzerinde dünya kentini çatısı altında toplamış bulunuyor. Bölgesel ölçekte benzeri yapıların mevcut olduğunu da biliyoruz. Ne var ki, mevcut yapıların karar verme ve kararlarının gereği olan eylemleri gerçekleştirme konusunda kısıt altında oldukları da görülüyor.
Son çözümlemede, merkezi yönetimin ilgili organlarının karar verici ve uygulayıcı olduğu bir mekanizma hemen her ülkede geçerlidir. Aşılması gereken engel de zaten bu noktadadır.
İklim krizi kaynaklı benzer çevre sorunlarıyla yüz yüze bulunan bölgelerdeki kentlerin oluşturacağı yetkin organizasyonların, karar verme ve kararları uygulama düzeyinde örgütlenmesi yaşamsal öneme sahip olarak görünüyor.
Bir örnekle devam etmek gerekirse, güncel olarak; kuraklık, sel baskınları, sıcak dalgaları ile boğuşan Akdeniz havzası kentlerinin eşgüdümlü eylem birliğini sağlamak üzere, “Akdeniz Kentler Birliği” kurulabilir. İki yılda bir yüz yüze toplantılar düzenlenebilir. Bu toplantıların birkaç gün süreli olması, katılımların ise sadece yerel karar vericiler ve sorumlu sivil toplum kuruluşlarıyla, ilgili uzman ve akademisyenler ile sınırlandırılması öngörülebilir. Şirketlerin bu oluşumda yer almaması gereğini özellikle vurgulamak gerekiyor.
Internet ortamında oluşturulacak özel bir ağ üzerinde bağlantılı olacak kentler, iklim krizine ilişkin yereldeki uygulamalarını, yeni fikirleri diğer kentlerle kesintisiz olarak paylaşabilirler. Böylelikle, sürekli olarak deneyim, bilgi ve fikirlerin kentler arasında paylaşımı sağlanabilir.
Sınırlandırılmış toplantıların COP zirvelerine kıyasla çok daha mütevazi bütçeler çerçevesinde, etkinliğin düzenlendiği kentin mali olanaklarıyla pekâlâ karşılanabilir. IMF raporlarında yer verilen bilgilere göre, fosil yakıtlarının kullanımı alanında her yıl 5,0 trilyon doların üzerinde sübvansiyon sağlanıyor. Bu miktarın çok küçük bir bölümü dahi Kentler İttifakının toplantı giderlerini karşılamaya yeter de artar.
COP26 ve COP27 toplantılarının her biri için, UNFCCC tarafından 250 milyar doların üzerinde harcama yapıldığı biliniyor. Bölgesel temelde oluşturulacak, merkezi olmak yerine dağıtılmış yapıdaki Kentsel İttifaklar ağının idamesi için bu meblağın hayli altında bir finansman gereksinimi söz konusudur.