Anadolu’dan tarihi eser kaçırılmasında/hırsızlığında Emperyalist Avrupa’nın birçok kolunun yaptığı iş birliğinin en somut örneği, 19.yüzyıl sonlarında, İzmir-Aydın demiryolu inşaatında bulunan mermer bir sütundur.
Anti çağda Trailles denilen Aydın yöresinde bulunan bu taş Dünya ve Anadolu müzik tarihi için çok önemlidir.
Zaman İ.Ö.2.yüzyıl, Pergamon/Bergama Krallığının Batı Anadolu’nun büyük bir kısmına egemen olduğu dönemdir.
Pergamon’da o zamanın en yetkin mimarları, heykeltıraşları dünyanın sekizinci harikası sayılabilecek muhteşem Zeus Sunağını inşa etmekte, süslemektedir. Bölgede sanat ruhu en üst seviyededir.
Aydın’da ele geçen İ.Ö.200-150 yıllarından kalma mermer sütun üstündeki Helence yazılardan anlaşıldığına göre Seikilos adlı bir kişi muhtemelen bu taşı çok sevdiği karısı Euterpe için mezar taşı olarak diktirmiş ve üzerindeki yazıyı ona ithaf etmiştir.
Eşine meftun Seikos taşı konuşturmaktadır:
“Ben bir taşım, bir imgeyim. Seikilos, eşinin ölümsüz anısının sonsuz bir belirtisi olarak beni buraya koydu.”,
Ne kadar çok sevilmiş Euterpe.
Ayrıca, taşın üzerindeki yazı okunduğunda anlamı, bugün dahi geçerli bir öğüt içerir:
“Yaşadığın sürece parla/Tasayı at bir kenara/Yaşam ancak kısa süreliğine var/Bu sürenin de bir sonu var.”
Merhum eşine gösterdiği sevginin yanı sıra insanlara da seslenmektedir Traillesli/Aydınlı Seikilos. Bir bilge kişi olmalıdır.
Ancak, yazı dikkatle okunduğunda satır aralarında Helenlerin müzik notası olarak kullandığı işaretler fark edilir. Öyleyse bu bir şarkıdır.
Günümüzde bu sözler 6/8’lik nota ölçüsüyle ezgiye dönüştürülüp çalınabilmekte, antik çağın müzik niteliğinin anlaşılmasına yardımcı olmaktadır.
Dünya müzik tarihi ile ilgili eşsiz olan bu taş, günümüze ilettiği naif duygu ve seslerin yanında, antik eser kaçakçılığı tarihine de tanıklık eder.
Bakın başına neler gelmiş bu erdemli taşın!
Bakın kaçakçıların elleri nerelere dek uzanmış:
Taşı bulan, o dönem İzmir-Aydın demiryolunu yapan ORC adlı İngiliz şirketinin baş mühendisi Edward Purser’dır.
E.Purser, 1821 yılında Dublin’de doğmuş İngiliz-İrlanda kökenlidir.
İzmir’de, Frenk mahallesinde, muhtemelen Bella Vista/bugünkü Kordon’da yaşayan bir Levantendir.
Baş mühendisi olduğu şirketin, ORC’nin Osmanlıdan aldığı imtiyaz uyarınca demiryolunun iki yanında, 50 km genişliğindeki alanda kömür madeni, taş ocağı, orman işletme hakkının da sorumlusudur.
Demek ki o dönemde, batmakta olan Osmanlı Devleti büyük bir gaflet içindedir!
Demiryolu yapılsın diye madenlerinden vaz geçmektedir!
Ya da fakirlik?
Ancak bu imtiyazlar içinde tarihi eserlerin çıkarılıp, alınıp götürülmesi yoktur.
Bu süreçte, mühendis Edward Purser 1882-83 yılında, yol kazısında Seikos’un taşını bulur.
Osmanlı yetkililerine hiçbir bilgi vermeden el çabukluğuyla muhtemelen İzmir’deki evine götürür ve burada oluşturduğu kaçak tarih eser koleksiyonuna katar.
Tabii ki bu işte onunla çıkar karşılığında iş birliği yapan resmi Osmanlı görevlileri ve yerli siviller olmalıdır.
Purser’in eşi bu tarihi eserin değerini anlamadığından olacak, sütunun alt tarafını evinde çiçek saksısı olarak kullanır. Bu nedenle Seikos’un şarkısının son satırı yok olmuştur.
O yıllarda Alman Carl Humann ve çetesi de Bergama’yı soymakla meşguldür.
Mühendis, tarihçi, arkeolog, yazar kılığında Avrupalı emperyalist devletlerin adamları Anadolu’da cirit atmaktadır.
Köksüz geçmişlerine kök arayan Avrupa’nın yeni zenginleri Anadolu’ya çekirgeler gibi üşüşmüşlerdir.
Bu arada William Mitchell Ramsay adlı İskoç arkeolog Edward Purser’ın sakladığı tarihi eserleri görmek için İzmir’deki evine uğrar ve bu taşı görür.
Onunla ilgili bilgileri 1883’te, “Inscriptionsinédites de l’AsieMineure” başlığıyla bir dergide yayınlar.
Böylece Seiklos’un bu müzik yaptından tüm dünyanın haberi olur.
Kırk yıl çalışıp 1900 yılında emekli olduktan sonra Edaward Purser 1906’da ölür. İzmir’de Buca Anglikan Mezarlığına gömülür.
Üstü eşsiz müzik sesleriyle süslü Seiklos sütunu Purser’ın Buca’da yaşayan avukatı, bir başka Levanten Young’ın koleksiyonuna geçer.
Adından İngiliz olduğu anlaşılan Young da tarihi eser biriktirmektedir.
Bu tarihi eserle hem Avrupa’da çok para etmekte hem de sahip olanlara şan şeref kazandırmaktadır.
Tabi ki bu eserler büyük olasılıkla incir kasaları, üzüm çuvallarıyla birlikte yurt dışına kaçırılmaktadır.
Soyguncular cirit atmaktadır Anadolu’da.
Oysa bu süreçte, 1869, 1884 yasalarıyla tamamen, 1878’de özel izinler dışında tarihi eserlerin yurt dışına çıkışı yasaktır.
Öyleyse bu apaçık hırsızlıktır.
1922’de, Anadolu’nun tarihi eserlerine düşkün bir başka araştırmacı Fransız Alfred Laumonier tarafından İzmir’de eserin fotoğrafı çekilir.
Bu arada bu tarihe meraklı, Avrupa’da çok para eden eserleri Osmanlı Devletine vermek, iade etmek hiç akıllarına gelmez.
1919-1922 arasındaki Yunan işgali sırasında eser, Bergama’yı soyup soğana çevirmiş Almanya’nın İzmir Konsolosunun eline geçer.
Bu sırada bir alavere dalavere olmalı ki Alman Konsolos bu müzik yazılı sütunu, avukatı Willliem Daniels eliyle kendi memleketi Almanya’ya değil, İstanbul yoluyla İsveç’e, Stockholm’e gönderir.
Bu getirip götürmelerde, yer değiştirmelerde para işi döndüğü açıktır.
Belki de orada bu esere daha çok para verenler vardır.
Soyguncular Anadolu’nun tarihi eserlerini kendi aralarında alıp satmaktadır.
Eserlerimizin sırtından para kazanmaktadır.
Müzikli sütun son olarak 1966’da Danimarka başkenti Kopenhag’daki Ulusal Müze tarafından satın alınır ve sergilenir.
Üstelik bu satın alma utanılmadan ilan edilir.
Anadolu’nun tarihi eserleri o kadar bereketlidir ki Avrupalı hırsızlar kendileri çalarak, ülkemizdeki paragözleri tahrik ve teşvik ederek, kültür mirasımızı ala sata bitiremediler.
Aydınlı Seikilos’un ölmüş karısı için yazdırdığı ve bestelettiği eseri içeren sütün Avrupalıların ülkemizde yaptığı tarihi kaçakçılığın nasıl organize olduğunun ve yürütüldüğünün somut kanıtıdır.
Bir de uygar diye geziniyorlar!
ZEUS SUNAĞI VE ANADOLU’NUN TARİHİ ESERLERİ BERGAMA HEYKELLERİ SOĞUK ve PUSLU AVRUPA’YA DEĞİL, GÜZEL ANADOLU’YA, AİT. MUTLAKA GERİ GELMELİ, EVİNE DÖNMELİDİR!