TAŞ YERİNDE AĞIRDIR-136. UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM
Bergama’nın Zeus Sunağını çalarak, şaibeli izinlerle Berlin’e götüren Alman Emperyalizmi 140 yıl önce eserlerin kopyalarını yapıp vermeyi taahhüt etmelerine rağmen sözlerinde durmamış.
Bergama ve diğer Anadolu eserlerini yurt dışına götürmek için ne dolaplar çevirmiş!
Tarihi eser kaçakçılık öyküleri nerden tutulursa tutulsun elde kalıyor!
Osmanlı Devleti’nde tarihi eserlerle ilgili müzecilik çalışmalarının 1846-47 yıllarında başladığı bildirilir.
Payitaht İstanbul’da ilk resmi müze, Padişah Abdülaziz döneminde Müzeyi Hümayunun açılışının 1869’da yapıldığı kabul edilir.
Aynı yıl Osmanlı ilk Asarı Atika Nizamnamesini (Yasası) çıkararak tarihi eserlerin yurt dışına çıkarılmasını kesinlikle yasaklar.
Osmanlı’nın Maarif Nezareti’ne bağlı olan bu müzenin ilk iki müdürlüğünü kısa bir süre İngiliz Edward Goold ve İtalyan Pio Francesco Carlo Terenzio yapar.
Hemen ardından 1872 yılında Osmanlının Müze Müdürlüğüne Alman Philipp Anton Dethier getirilir.
Acaba bu atama çalınan ve çalınacak olan eserlere kılıf hazırlatmak için Osmanlı Devleti’ne her alanda sözünü geçiren Alman Emperyalizminin bir talebi midir?
Osmanlı Müzelerinin başına getirilen P.A.Dethier, İstanbul’da çağdaş anlamda bir müze kurmak ve bu yönde eğitim vermek gibi olumlu çalışmalarda bulunmasına rağmen Bergama’nın Zeus Sunağı ve heykellerinin bir kısmının onun görevde olduğu sürede yurt dışına götürüldüğü açıktır.
1874 yılında çıkarılan ucube 2.Asarı Atika Nizamnamesi (Yasası) onun eseridir.
Alman mühendis Carl Humann ve çetesinin Bergama eserlerini yurt dışına kaçırmasını meşrulaştırmak, bu tarihten sonra da götürüleceklerin önünü açmak için Aman Devleti, özellikle Alman Prensi III.Freidrick tarafından Osmanlı Devleti’ne yapılan baskıyla P.A.Dethier’e çıkartılan bu yasa tam bir akıl dışılıktır.
Bu yasaya göre tarih yerlerde yapılan kazılarda bulunan eserlerin 1/3’ü kazı yapana (Almanlara), 1/3 arazi sahibine, 1/3’ü Osmanlı Devleti’ne verilecekti.
Topraktan çıkarılan bir heykel nasıl üçe bölünebilecekti ki?
Padişah Abdülaziz ve yurtsever Osmanlı görevlileri, sözde müttefik Alman Devleti baskısıyla mecbur bırakıldıkları ve Müze-i Hümayun Müdürü P.A.Dethier eliyle çıkarılan bu saçma yasayı uygulamadı.
Demek ki Alman Devleti Bergama’yı soyup soğana çevirmeye kararlıydı.
Önce çok muhafazakâr değerlere sahip görünen ama çağdaşlığa yönelik yenilikçi girişimlere sahip, tarihi eserlerin ülke dışına çıkarılmasını engelleyen ilginç bir yönetici olan Abdülaziz 1876’da bir komplo ile tahttan indirildi ve öldürüldü.
Öldürülen son padişahtı Abdülaziz.
1878’de Osmanlı Rus savaşında Osmanlı yenilip Rus Ordusu İstanbul kapılarına dayanıp, Yeşilköy’e/Ayastafanos’a kadar gelince Alman Devletinin aracılığıyla Berlin’de yapılan anlaşma ortamında Alman baskısıyla, saçma 1874 yasasının uygulanmaya başlandı.
Daha önce kaçırılanlardan geriye kalanların şaibeli izinlerle Almanya’ya götürülmesinin önü açıldı.
Alman P.A.Dethier 1881’de ölünce, Müzeyi Hümayun müdürlüğüne Osman Hamdi bey getirildi. Aynı zamanda iyi bir ressam olan Osman Hamdi Bey göreve geldiğinde önünde büyük bir pislik buldu.
1884’te Osman Hamdi Bey’in içinde bulunduğu bir heyet tarafından hazırlanan 3.Asarı Atika Nizamnamesi (yasası) ile Osmanlı Devleti tarihi eserlerin yurt dışına çıkarılmasını yasaklandı.
Ancak bu ortamda da alınan şaibeli izinlerle, göz yummalarla Almanlar Bergama ve yurdun diğer yerlerinde kazılar yaptılar.
Carl Humann eliyle Gaziantep Zincirli Höyük, Aydın-Germencik’te Magnesia am Meander gibi ören yerlerinden çıkarılan tarihi eserleri Almanya’ya götürdüler.
Bergama eserleriyle ilgili Osman Hamdi Bey 18 Ekim 1886’da Osmanlı Maarif Nezaretine verdiği raporda; “Müze-i Hümayun’un başına geçtikten sonra Almanlara sadece götürdükleri eserlerle bağlantılı olan parçaların verildiğini, diğerlerinin Müzeyi Hümayun’a kazandırıldığını” bildirdi.
Bunun için de Zeus Sunağına ait parçalarını birer alçı kopyalarını (mulajını) Osmanlıya vermelerini şart koşulmuştu.
Bir cinayet filmini andıran bu gelişmeler, kaçakçılık, hırsızlık, şaibelerin yanında bir de yalancılık, yapılan sözde anlaşmaya uymama da eklendi.
Alman Emperyalizmi Bergama eserlerini çalmakla, iç etmekle, şaibeyle el koymakla kalmadı, üşenip kopyalarını bile çıkarıp vermedi.
Bu kadar hayırsızlık görülmemiştir.
Dost bilinenin aslında kendi çıkarları için dostunu yanıltmasının, aldatmasının, kullanmaya kalkışmasının insani olarak değeri çok düşüktür.
Ahlak dışıdır!
Bir şehrin koca bir parçasını, onların ne anlama geldiğini, insanlık tarihi için ne kadar önemli olduğunu asıl sahibine bildirmeden, yurt dışına çıkarılması ne gerekçe olursa olsun kabul edilemez.
ZEUS SUNAĞI VE BERGAMA HEYKELLERİ SOĞUK ve PUSLU BERLİN’E DEĞİL, GÜZEL BERGAMA’YA, AİT. MUTLAKA GERİ GELMELİ, EVİNE DÖNMELİDİR!