ÖNCEKİ DÖNEM CHP GENEL BAŞKANYARDIMCISI YILMAZ ATEŞ:
“CHP’Nİ HİÇ BİR GÜÇ TESLİM ALAMADI”
“Partimiz ve ülkemiz için çok önemli bir yerel seçim yapıldı. Bu seçimden partimiz başarı ile çıktı.
Başta Genel Merkezimizi, Ankara İl Örgütümüzü ve emek veren partililerimizi, oy veren
vatandaşlarımızı kutluyorum. Bu başarının mutluluğunu yaşamak partililerimizin ve demokrasiye gönül
veren tüm yurttaşlarımızın hakkıdır. Bu mutluluğu yaşarken rakip partiler ve partililer de dahil kimseyi
kırmamalı, üzmemeli hele hakaret hiç edilmemelidir.
Sabahki oturumda çok talihsiz, üzücü bir konuşma yapıldı. Konuşmayı yapan sıradan biri de
değil, önemli bir ilçenin partili belediye başkanıydı. Üyesi olduğu partiye çok ağır suçlamalarda
bulundu.
Özetle, ‘2010 yılına kadar CHP vesayet partisiydi. Genel Başkanım Kemal Kılıçdaroğlu geldi,
bu vesayete son verdi. CHP’ni halkın partisi yaptı. Hepiniz karşı çıkmanıza rağmen ben ve Genel
Başkanım Mansur Yavaş’ta direttik ve 25 yıl sonra Ankara’yı aldık.’ dedi.
Vesayete örneklerde verdi.
Sayın İl Başkanımızdan bu sözlerini geri aldırmasını bekledim; Genel Başkan Yardımcılarımızın
müdahalesini bekledim.
Değerli arkadaşlar,
Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihi misyon ve işlevinden birileri çok rahatsızdırlar, bu rahatsızlıkları
devam ediyor: ‘Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı keşke kaybetseydik de Yunanlılar, İngilizler kazansaydı.’ gibi
suçlamalarını anlamak mümkün. Çünkü onlar hanedanlığın kaldırılmasını, kulluktan özgür bireye geçişi
sağlayan Demokratik, Laik, Sosyal Hukuk Devleti’nin kurulmasını içlerine sindiremediler. Cumhuriyeti
içlerine sindiremediler. ‘Yenilebilir’ olduklarını ispatladığı için Emperyalist güçlerin de CHP’ne,
amblemine, kurucusuna, kurucusunun izinde gidenlere tahammülleri yoktur. Gandi’nin ‘Mustafa
Kemal İngilizleri yenene kadar, ben İngilizleri Allah bilirdim.’ Sözleri, Mustafa Kemal’in ve Ulusal
Kurtuluş Savaşımızın bütün mazlum halkların kurtuluş meşalesi olduğunu çok güzel vurgular. Bu güçler
mümkün olsa CHP’nin adını, amblemini silip ortadan kaldıracaklar.
Bilerek veya bilmeyerek bu çevrelerin değirmenine su taşınmamalıdır. 2010’da partinin başına
‘Yeni’ kelimesi, amblemin başına ‘kuru ağaç’ konulmasını parti ve kamuoyu kabul etmedi. Siyasi
iktidarın haksızlıklarına ‘1920-1930’lu yıllardaki tek parti iktidar uygulamaları gibi.’ Denmesi vicdanları
kanattı. Uzun bir süredir CHP yetkililerinden bunları duymuyorduk ki, bugün karşımıza belediye başkanı
çıktı.
CHP’ni ‘Vesayetçi’ ilan eden sayın konuşmacıya soruyorum: CHP ve kadroları; Ulusal Kurtuluş
Savaşı’nda mı vesayetçiydi, hanedanlığı kaldırırken mi vesayetçiydi, Demokratik Laik Cumhuriyeti
kurarken mi vesayetçiydi, çok partili demokrasiye geçerken mi vesayetçiydi, çalışanlara grevli-toplu
sözleşmeli sendikal hakları getirirken mi vesayetçiydi, Kıbrıs Barış Harekatını yaparken mi vesayetçiydi,
12 Mart, 12 Eylül darbelerine karşı çıkarken mi vesayetçiydi?
Darbecilerin 12 Eylül’de kapatıp üzerine beton dökmek istedikleri CHP, 1992’de yeniden açılırken
mi vesayetçiydi, 2003 yılında 1 Mart tezkeresine hayır derken mi vesayetçiydi, 15 Temmuz kanlı
darbenin provası olan Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının savcılığına soyunan başbakana karşı ‘bende
bu davaların avukatıyım.’ Derken mi vesayetçiydi?
Bugüne kadar ne yerli, ne uluslararası hiçbir güç CHP’ne boyun eğdiremedi. Bırakın yerli güç
odaklarını, Okyanus ötesi ağababaları dahi bize diz çöktüremedi. Birey olarak bedel ödedik ama
partimize, milletimize ve devletimize iktidara gelebilmek uğruna ihanet etmedik, bedel ödetmedik.
Sayın konuşmacı 2000 - 2010 yılları arasını kastediyor ve bir yerlere ‘Şirinlik’ yapmak istiyorsa
hatırlamalıdır ki, şuandaki sayın Genel Başkan o yönetimde Merkez Yönetim Kurulu ve Grup
Başkanvekili görevlerindeydi. Yani en yetkili organlardaydı ve parti kararlarına, politikalarına
muhalefeti de yoktu.
Partimizin sözcüleri, diğer parti ve mensuplarını ‘Kardeş’ diye nitelendirirken, CHP’ne emek
vermiş bugünlere getirmiş kadroları vesayetçi ilan ederek, partinin 100 yıllık emek ve birikimini yok
sayamaz. 2017’de yapılan referandum sonuçlarına bakıldığında Ankara, İstanbul, İzmir, Aydın, Muğla,
Antalya, Mersin, Adana, Hatay, Eskişehir ve Tekirdağ halkı; tek kişilik yönetim olan Cumhurbaşkanlığı
hükümet sistemine ‘Hayır’ demişti. Ekonomik Kriz, yolsuzluklar, kötü yönetim, halkı bölen, ötekileştiren
üslup üst üste binince halk, 31 Mart’ta büyük kentler Başkanlıklarında AKP’ne geçit vermedi.
Yeni bir döneme girilirken bu gerçekler göz ardı edilerek, örgütlerin emeği görmemezlikten
gelinerek, horlanarak, küçümsenerek oluşturulacak politika ve stratejilerin başarılı olma şansı yoktur.
Bu siyaseti uygulayan yönetimlere Mustafa Kemal şunu söylemiştir: ‘Dosta düşman muamelesi,
düşmana dost muamelesi yapanlar varlıklarını sürdüremezler.’
1989-1994 sendromu bir daha bu halka ve partiye yaşatılmamalıdır. Yerel yönetimlerimizin
önünde halkın sorunlarını çözüp refah ve mutluluk içinde yaşatma görevi vardır. Partimizin önünde
Türkiye’nin dış politika, güvenlik, terör, üretim, eğitim, sağlık, sanayileşme, işsizlik, yoksulluk, tarım ve
hayvancılık sorunlarının çözümüne ilişkin somut önerilerini halka sunma görevi vardır.
Belediyelerimizden ve Genel Merkezimizden bunları bekliyoruz.
Partimiz bu görevlerini parti içi demokratik kanalları açarak oluşacak dinamik bir örgütle yapabilir.
Belediye Başkanlarının emir verdiği örgüt yapılanması değil, yerel yönetim uygulama ve politikalarını
denetleme gücü olan örgütler bizi başarıya götürür. Siyasette ‘Mehdi’ yoktur; gücünü halktan ve
örgütünden alan inançlı, kararlı lider ve kadrolar vardır.
Üzülerek söylemek durumundayım ki; Parti yönetimi son yıllarda daha totaliter bir sistem
benimsemeye başladı. Ön Seçim her kademede fiilen uygulanamaz oldu. 2012’de Tüzüğe koyduğu
Onur Kurulu (Partide Genel Başkanlık, Genel Başkan yardımcılığı, Genel Sekreterlik, TBMM Başkanlığı,
Başkan Vekilliği, Bakanlık, Grup Başkan Vekilliği yapmış olanlardan oluşan ve Genel Başkanın yılda en
az bir kez toplantıya çağırması öngörülen) nu bir kez dahi toplamadan 2018’de kaldırdı. Bununla
yetinilmedi, kuruluşundan buyana var olan Küçük Kurultay kaldırıldı. Yarın (15 Eylül 2019) toplanacak
Parti Meclisi’ne sunulacak Yönetmeliklerde, İlçe Genişletilmiş Yönetim toplantıları, Kadın ve Gençlere
tanınan yüzde 30 kontenjanın İlçe Kongre Delege seçimlerinde kaldırılması öneriliyor. İlçe ve İl
Kongrelerinde tek aday dayatılıyor. Bir anlamda dereler, nehirler kurutularak barajların dolması
bekleniyor. Bu uygulama ve taleplerin Cumhuriyet Halk Partisi’nde yeri olamaz, olmamalıdır.
NOT: 14.09.2019 tarihinde Ankara İl Danışma Kurulunda yaptığım konuşmayı partililerin
yoğun isteği üzerine özetledim.