Kral söylermiş... Soytarıları da yaygarasını kopartırmış!Didim'in kralı dün konuştu! (Belediye Başkanı Deniz Atabay)Darısı soytarıların başına diyelim... (Şimdi; bu soytarıların kimler olduğunu, hangi sıfatlarla da Didim'de dolaştıkları buradan yazmayalım. O soyatırlar kendilerini ve birbirlerini iyi bilir, iyi tanırlar.)Uzun bir süredir Didim'in adım adım çevre felaketine doğru sürükleneceğini yazıp çizdik... Mütevazi davranmamıza gerek olmadığını düşünerek; Gündem Otuzbeş'in dışında olası bu çevre felaketine karşı bir Allahın kulu sesini çıkaramadı! (Atabay'da düne kadar sessiz kaldı.) Didim'de toplumsal dinamiklerin harekete geçmesini beklerken; Didim'in başına kimlerin çorap örmek istediğini bıkmadan usanmadan bizler yazıp çizmeye devam ettik...
Anayasanın bizlere tanıdığı "temiz çevrede yaşam hakkını" savunuyorduk... Didim halkının da temiz çevrede yaşam hakkının olduğunun altını çiziyor, Su Ürünleri Organize Bölgesi'nin kurulmasıyla birlikte Didim'de dönüşü olmayan çok büyük çevre felaketlerinin yaşanılacağına dikkat çekiyorduk...
Başkan Atabay, yeni haftaya belki de hiç ummadığı sürpriz bir kararla girmişti... İzmir Bölge İstinaf Mahkemesi, Karataş ailesinin sözde zarar gördükleri benzin istasyonu tazminat dava dosyasını esastan bozuyor, dosya rafa kalkıyordu...
Başkan Atabay'ın dava açıldığı günden düne kadar tazminat konusunda olumlu ya da olumsuz herhangi bir açıklaması olmamıştı... Karataş'lar elde edecekleri bu haksız tazminat dosyasını A'dan Z'ye yazarak Didim gündeminde diri tutan sadece Gündem Otuzbeş olmuştu..
Başkan Atabay ile meclis üyesi Sevinç Karataş arasındaki siyasi (!) ilişki bizi ilgilendirmiyor... Sonuçta ikisi de aynı partinin üyesi... Kaldı ki Sevinç Karataş'ın siyaseten en aktif olduğu dönemde eşi Gökmen Karataş'ın bir aracı kanalıyla eşi hakkında bizden edinmeye kalkıştığı bilgiyi de hiç bir zaman yazmadık ve sır hanemizde dün olduğu gibi bugün de saklamaya devam ediyoruz...
Bu detayı neden yazdığımıza gelince; sosyal medya malları yazdıklarımızı kişiselliğe vurduruyorlar! Oysa bizler mesleğimizi kamu adına ve kamu yarına dün olduğu gibi bugün de sürdürüyoruz...
Detaylara fazla girmeden; Başkan Atabay'ın benzinlik dava dosyası karşısında "kahramanlık" taslayabileceğini düşünmüyoruz! Fakat, dava sonucunun sağlığına ve sosyal yaşamına çok büyük katkılar sağladığını söyleyebiliriz! En azından sonuçta erkekte olsa, bundan böyle villada duş yapmanın doğruracağı sakıncaları görmüş olduğunu umuyoruz!
Düne dönersek; son dakikaya kadar sessizliğini koruyan başkan Atabay, Didim Su Ürünleri Organize Bölgesi hakkında basın toplantısı düzenledi ve “ben de karşıyım arkadaş” açıklamasında bulundu!
Başkan Atabay, açıklamasının bazı bölümlerinde; "Bu yatırım, denizdeki balık çitliklerinin lojistik bölgesi olacak. Yani Taşburun karşısı balık çiftlikleri ve gemiler, karada ise fabrikalar, işletmeler ve depolama alanları olacak. Denizden bin dönüm, karada ise çok büyük yerde bu sanayi bölgesinin kurulması isteniyor. Bir defa yer ve seçim çok yanlış. Turizm kenti olmaya çalışan ve bunun mücadelesini veren Didim’in seçilmesi çok manidar. Yanlış fikirler ve isimler ortaya atılıyor. Biz bunların hepsinin dışındayız. Bu iş üzerinden siyaset yapılmaz. Kışın 100 bin insanın yaşadığı bir yerin geleceğini karartma politikasıdır. O iş burada yapılmaz. Biz işe karşı değiliz yer seçimine karşıyız. Bu ince uzun bir mücadele ve bu basın açıklamasıyla bu mücadeleyi başlatıyoruz." diyerek bir şekilde çevre fişeğinin fitilini ateşlemiş oldu!
Başkan Atabay, hızını alamadı bu defa 5. vitese takarak; "Bu tek başımıza yapacağımız bir şey değil. Biz zaman zaman yapacağımız açıklama ve eylemle dışarıdaki çevrecileri aktivistleri ve bilim adamlarını bu işe katacağız. Biz kimseyi kırarak yada kavga ederek değil dikkatleri burayı çekerek top yekün mücadele edeceğiz. Ortak konumuz Didim, mücadele edeceğimiz şey yanlış yatırımın önlenmesi, mücadele arkadaşlarımız ise herkes ve tüm Türkiye olacak." dedi.
Gündem Otuzbeş haber ve yazılarında neye dikkat çekmişti?
Başkan Atabay, nelere dikkat çekti? Gündem Otuzbeş'te yazılanların tamamına değil mi?
Peki; "Denizimize, sahillerimize ve Didim’in tescilli havasına, dolayısıyla hem yaşam kalitemize hem de turizmimize telafisi mümkün olmayan zararlar vereceği açıktır ve bu hususu görememek cehalettir. Doğayı kirletmek çok kolay ama temizlemesi çok zordur ve sanılanın aksine bu kirlilik hemen değil, oluşan birikimin ardından ortaya çıkacaktır. Bölgenin akıntı yönü ve hakim rüzgarı dikkate alındığında, kurulması planlanan Balık çiftlikleri ile Su Ürünleri Organize Sanayi Bölgesinin 'sağlayacağı' tek şey Didim’in eşsiz doğasını katletmek olacaktır" bunları söyleyen başkan Atabay'ın bir yıldır aklı neredeydi?
Sessiz kalmak onaylamak değil midir?
Günaydınlar olsun şehr-i emin Atabay'a!
Gündem Otuzbeş, bu konuya el atmasaydı, araştırmasaydı, soruşturmasaydı, yazmasaydı; başkan Atabay dün bu basın toplantısını düzenleyecek miydi? Böylesine kararlı/samimi açıklamalarda bulunabilecek miydi?
Yahu; haftalar öncesinde İzmir'deki çevre kuruluşları, çevreciler Gündem Otuzbeş'teki haberlerle harekete geçerken; şehr-i emin Atabay, bir yıldır (Kendi tabiriyle) "altan altan" yapılan çalışmalardan neden haberi olmamış? Yanındaki gölge Ali Coşkun'un da mı haberi olmamış?Eğer ki şehr-i emin Atabay, yaptığı bu açıklamaların arkasında duracaksa, samimiyse; merak buyurmasınlar Gündem Otuzbeş'in haberleri sayesinde Greenpeace'nin bile haberi oldu Didim Su Ürünleri Organize Bölgesi'nden!
Ne mutlu bize ki; 1 yıldır uyuyan şehr-i emin Atabay'ı son dakika bile olsa uyandırabilmişiz!
Bundan sonra mı?
Masamızın üzerinde en az 6-7 tane ballı imar dosyası var!... Yeter ki kamu yararına bu dosyalara el atacağım desin! Bizim kahramanlığa falan da ihtiyacımız yok! Nasıl olsa Don Kişot gelmişiz Don Kişot gideceğiz! Yeter ki başkan Atabay, Didim tarihine geçeceğim desin! (Karanlık sayfalarına değil.)
Bu arada; başkan Atabay'a hatırlatmakta yarar görüyoruz... Ali Coşkun konusunda halktan inanılmaz tepkiler var! Hatta "Deniz Atabay'ın başını Ali Coşkun yiyecek" iddiasında bulunanlar bile var! Halk, Su Ürünleri Organize Bölgesi kurulması konusunda da başkan Atabay'ın özgür irade sergileyememesinin nedeni olarak Ali Coşkun'u gösterirlerken, Ali Coşkun'un Hilmi Erbaş'a daha yakın olduğunu, başkan Atabay için en büyük tehlikenin Ali Coşkun'un olduğunu söylüyor! (Şimdilik kaydıyla kaynaklarımız detayını vermedi ama, çok yakın bir zamanda başkan Atabay ve Sevinç Karataş'ın adlarının Ali Coşkun organizasyonlu bir skandala karışacağını belirttiler. Bizlerde ulusal tv kanallarından bu skandalı izler, öğrenmiş oluruz!)
En ilginç iddialar ise; başkan Atabay'ın dibinden geldi! Arkadaşınız aynen şunları söyledi: "Ali Coşkun, Hilmi Erbaş'ı Deniz Atabay'a eş başkan yaptı! Atabay, ayrı dünyalarda dolaşıyor ama, Ali Coşkun'da boş durmayıp şimdiden Erbaş'ı Atabay'ın koltuğuna hazırlıyor!" dedikten sonra karakterinizden de söz ederek; "Başkan Atabay, tıpkı Erkan Karaarslan vakasında olduğu gibi; yarın Ali Coşkun'u da tanımıyorum derse, şaşırmayınız!"
Bakalım Hilmi Erbaş'ın basın toplantısından neler çıkacak?
Soytarıları da atlamadan yazımızı bitirmeyelim...
Kral konuştu...
Yürüyün sizi gidiler yürüyün...
Yaygara koparmaya...
Haydi çıkın artık ortalığa...
Not: Ali Coşkun konusunda başkan Atabay'ı uyardığımıza göre; bir daha ki basın toplantısına bilin ki sağ yanına oturtacaktır!
Soytarı:
‘Soytarı’ kelimesi, Arapça, sahte fallus takarak gülünç ve çoğunlukla müstehcen oyunlar oynayan kişiler için kullanılan ‘sa’tir’den geliyor. Arapça ‘satir’in kaynağı ise Eski Yunanca’da sahte penis ve keçi ayaklarla tasvir edilen mitolojik yaratık ‘satyros’.
Batı dillerine vakıf Ahmet Vefik Paşa, Lehçe-i Osmani’de, soytarı kelimesini ‘’taklitçi maskara’’ şeklinde tanımlamış. Maskara, Arapça’dan Batı dillerine geçmiş kelimelerden biri. Güldürmek, eğlendirmek için başka kılığa giren, yüzünü başka bir şeyle kaplayan örten gibi anlamları var. Evet doğru tahmin ettiniz; ‘maske’ ve ‘maskot’ ile de tabii ki ilgili….