CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun siyasi yaşını bilemiyoruz ama, biyolojik yaşını göre 80 sonrası ANAP ve DYP'nin iktidarda olduğu dönemleri çok iyi hatırlayabileceğini düşünüyoruz...
Malumunuz; ANAP ve DYP'nin iktidarda olduğu dönemler ülemizde "Medyum"lar pek revaçtaydı... Her bir Milletvekilinin hatta Bakanların bile danıştıkları birer Medyumları mevcuttu... TV Kanalları da reyting uğruna kendilerini Medyum ilan edenleri ekranlara çıkartıyor, kehanetlerine canlı yayınlarda yer veriyorlardı... Bir şekilde Medyumlar dönemim ballı-kaymak bu pastasından bir parça koparabilmek adına yarışıyorlardı... Hatırlanacağı gibi; canlı yayında sidik yarıştıran iki Medyum birbirine girmiş, yaptıkları kavga günlerce TV ekranlarından gösterilmiş, bu iki Meyum kehanetleri üzerine binlerce yorum yapılmıştı...
İnternetin yaşamımıza girmesiyle birlikte hiç bir şeyin saklı kalmadığı bir döneme girilmiş, sosyal medyada sayfası olanlar da ilginç paylaşımlar yaparak, içlerini dökme seanslarına başlamışlardı...
Derya Çelebi... CHP'de bilinen ilk sosyal medya kurbanlarından... Suçu; Sözcü yazarı Yılmaz Özdil'in yazısını sosyal medya hesabından paylaşmak... Derya Çelebi, bu paylaşımının devamında başta CHP Ankara İl Başkanı olmak üzere çok değerli YDK Üyelerinin bir aylık "Titiz" çalışmaları neticesinde "paketlenip" CHP'den atılmıştı...
Derya Çelebi'nin paketlenip CHP'den atılmasıyla birlikte derin bir nefes alan CHP'li yöneticiler bu defa başlamışlardı başka başka Deryaları da paketleyip CHP'den atmaya...
O Derya Çelebi, bu defa Yılmaz Özdil yazılarından daha "naif" birisini bulup paylaşmış sosyal medya hesabından fotoğraflarını..
Derya Çelebi'nin Yılmaz Özdil'den daha "tehlikesiz" bulup fotoğraflarını paylaştığı bu insanın namı: ZÖHRE ANA!
Böylesine kıymetli bir parçayı Derya Çelebi ortaya çıkarıp paylaşınca; doğal olarak Çelebi'nin sosyal medya hesabı ziyaretçi akınına uğruyor, takipçileri tarafından yorum bombardumanı tutuluyordu...
İşte o paylaşım:
ZÖHRE ANA paylaşımına yapılan yorumlar ve açılımları:
Sami Gökce Tanrım! Kimlere kaldı parti!
Serap Selmanpakoğlu Bu kim ya
Derya Çelebi Zöhre Ana
Sami Gökce Muskacı!
Derya Çelebi elmadan çocuk yapabiliyormuş
Ayhan Yildirim ne cektiysek. ve hala çekiyorsak. bu tür şeylerden. hocalardan. hacilardan çekiyoruz. bide ana eklendi. hançer gibi taa içimize. CHP bu yönetimiyle ATATÜRK CHPsi değildir. tez zamanda kuruluş ilkelerine döndürmek zorundayız biline
TC Funda Alper Derya Çelebi çok çok acı ancak artık anlaşılmalıdır ki kendisi de akp ye hizmettedir. bu vatan kuşatılmıştır. Türkler dir cumhuriyettir hedef ŞAŞIRDIM MI? HAYIR EKMELETTİN GİBİ BİR FETÖCÜYÜ TABANA DAYATAN YERE GÖĞE KOYAMAYAN VE SUSUN TIPIŞ TIPIŞ OY VERECEKSİNİZ DİYEN BİZ ARTIK ATATÜRK ÜN CHP Sİ DEĞİLİZ YENİ CHP YİZ O KUVA İ MİLLİYE İDİ BİZ DEĞİLİZ DİYEN KILIÇDAROĞLU VE EKİBİ NE ŞAŞIRMIYOR SADECE YOĞUN ŞEKİLDE KIZIYORUM. ATADAN MİRAS PARTİYİ VE VATANI BİTİRDİ.
Sami Gökce Bu Zöhre ana musakacı ve gaipten sesler duyan Zöhre ana mı Derya!
Derya Çelebi Arkadaşım (Zöhre Ana)gerçek ismi Süheyla Gülen Facebook hesabına girip bakabilirsiniz daha başka fotoğraflarada burada gizli saklı bir durum yok Ayan beyan
Düriye Taş Saliha Öğütcü kadın genel başkan ben senden üstünüm ben ne dersem o olur gibi davranmış
Sami Gökce yahu bir üfrükçü elini de genel Başkanın omuzuna koymuş. Yuh beee!
Ünal Gürsoy Ben asker arkadaşımla böyle poz vermedim
Hakkı Çokmar ZÖHRE ANA (Süheyla Gülen'in)bir çok kişiye umut sömürüsü yaparak dolandırdığı gerekcesiyle yargilanmistir...“Üfürükçülük ve para karşılığı şifa dağıttığı” iddiaları ile yargılanarak 1 yıl hapis cezası almıştır
Mehmet Özbey Bu ne küstahça bir duruş,
Oldu olacak diğer elini de tepesine koysaydın!
Atatürk’ü ve İnönü’yü idrak edememiş bir zavallılık!
Mustafa Yavuzer Bayan alevi dedesimi?
Saliha Öğütcü Aman Allahım kadının eli Genel Başkanın omuzunda biz bunlarımı izleyeceğiz insanın bir kadının saygın bir duruşu olur
Hakkı Çokmar derya bir görüntü vardı onu bulmaya çalışıyorum...bunun kabul töreni gibi bir şey..insanlar bunun huzuruna yerde sürünerek çıkıyordu..buda taht gibi bir şeye oturmuş din bezirganlığı yapıyordu...bulabilirsem yayınlayacağım
Hakkı Çokmar yok bulamıyorum derya aramaya devam....alevilikte diz üstünde sürünüp post öperek huzura çıkma diye bir şey olamaz...kadın emlak piri gibi
Nuri Başkan CHP üfülükcüleremi kaldı acaba vay halimize
Haşim Yıldız Emlakçı ana desek daha doğru olur,
Dürdane Öz Evet bende bu Zöhre Anayi çok duydum gitmeyen yokmus sanirim çok merak ettim
Hakkı Çokmar Derya bu kadın yanına gelenlere yerde sürünerek getirten biri...iyice boku çıktı bu işin
ZÖHRE ANA, Kılıçdaroğlu'nun elinden CHP'li oluyor!
Hakkı Çokmar Kadının kazandığı daha doğrusu alevi yurttaşlarımızdan aldığı paralarla yaptırdığı evlere mal varlıpına baksınlar...yazık be
Derya Çelebi'nin fotoğraf destekli yaptığı bu paylaşıma göre; ZÖHRE ANA sıradan bir kişi değil... CHP Lideri Kılıçdaroğlu bile ZÖHRA ANA ile fotoğraf çektirebiliyorsa, vardır bu işte bir keramet deyip, bizlerde okurlarımıza bu kehanetleri kendinden menkul ZÖHRE ANA'yı tanıtmak istedik!.
Gülcan Inal Orhan Abi biz ne hale geldik bizim başkalarından ne farkımız kaldı şimdi ha hacı hoca ha bu kadın pes
Abdullah Gülbahar Aha bir zöhre eksikti yeni chp de,buda oldu din tüccarı karıya bakın hele omuza el koymuş vah vah chpeme vah olsun...
Yukarıda yer vermeye çalıştığımız yorumlara ve Derya Çelebi'nin paylaşımına göre; asıl adı Süheyla Gülen olan nam-ı diğer ZÖHRE ANA, işinde bayağı bir uzman kişi! Kimilerine göre elmadan çocuk çıkartabilecek kadar nefesi kuvvetli bir "üfürükçü", kimilerine göre de Alevi vatandaşlarımızın bayan emlakçi "Dede"si...
Garip olan; Ankara'da yaptığı işle (!) bu kadar ünlü olan bir kişi, elini kolunu sallayarak geliyor CHP'ye Genel Başkanın taktığı rozetle üye olabiliyor!
Sizce de garip değil mi bu manzara?
Derya Çelebi ve onlarca kişiyi sosyal medyada takip edip en ufak bir beğeni ve olumsuz saydıkları paylaşımlar yüzünden partiden atan zihniyetin aklına "Kim bu kadın" diye araştırma yapmak niye gelmiyor?
Şimdi; Derya Çelebi'yi bu defa yazı değil de fotoğraflı paylaşım yaptı diye partiden attığımız yetmez, ZÖHRE ANA'ya danışıp, "ayağının altına tuz basıp, keçilere yalatma" cezası mı verelim?
Nerede o "parti zararlısı" olarak gördüğü üyeleri CHP Genel Merkezi kapısından içeriye sokmayan, FETÖ'nün Belediyeler İmamı Erkan Karaarslan'ın kankası Özel Kalem Müdürü Tuncay Ceylan?
Ey Tuncay Ceylan, neredesiniz?
Bu fotoğraflar çekilirken; kim bu kadın diye araştırmak aklınıza neden gelmiyor?
Yerel yönetimlere aday adayı olanların ZÖHRE ANA'dan icazet aldıktan sonra; tepe yöneticileri tarafından görüşemeye çağırıldıkları iddiası doğru mudur ey Tuncay Ceylan?
Bakın biz iddia etmiyoruz...
Yorumlardaki iddialara göre; ZÖHRE ANA lakaplı Süheyla Gülen, üfürükçülükten yargılanmış ve ceza almış! Bu ve buna benzemez iddia ve bilgiler sıradan vatandaşlar tarafından sosyal medyada paylaşılıyorsa; Cumhuriyeti kuran Ana Muhalefet partisi yönetenlerin aklına; bu kadınla ilgili "kimdir bu" bilgileri toplamak neden gelemez?
Namı ZÖHRE ANA olan bu kadının kötü niyetli olmadığını düşünerek; sayın Kılıçdaroğlu ile çektirdiği bu fotoğrafı, müşterilerine karşı "güven" referansı olarak kullanmayacağının kim garantisini verebilir?
Siz şimdi kalkıp, utanmadan hangi yüzle din simsarlarını eleştirebileceksiniz?
Elmadan çocuk çıkartabilen bir kadınla; Genel Başkanınız samimi pozlar verebiliyorsa, onu bir "kazanç" olarak partisine üye yapabiliyorsa; demek ki sizlere CHP'ye Derya Çelebi gibi Atadan Dededen CHP'li Atatürkçüler değil, üfürükçüler lazım!
TV'ye çıkıp "Sosyal medyada cibilyetimizi sorguluyolar" yakınmalarında bulunan Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu'ya soruyoruz; "Derya Çelebi'nin bu paylaşımı da cibiliyet sorgulama kapasama alanına giriyor mu?"
Yahu namı ZÖHRE ANA olan kadın daha nerenize girecekti? Fotoğraf çektirmeyen kalmamış ki! Bu fotoğrafları analiz edip yorum yapanları ne yapacaksınız? Partili olanları atıp, olmayanları yollara düştüğünüz Adalet'e mi postalayacaksınız?
Oktay Gökdemir gibi bilim insanlarını kapı önüne koyan bu zihniyetin, gelip dayanacağı noktanın da ZÖHRE ANA olamasına lütfen şaşırmayalım!
Çünkü ZEHRA ANA onlardan!
Vay Atatürkçülerin haline...!
İŞTE DERYA ÇELEBİ'NİN SOSYAL MEDYA HESABINDAN YAYIMLADIĞI FOTOĞRAFLAR:
www.zohreanaforum.com'da şu bilgiler yer alıyor:
Yaşayan Tek Alevi Piri Zöhre Ana'nın kısa Hayat Hikayesi
15 Haziran 1957 yılında Yozgat’ın Köçekkömü köyünde, evin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelir. Ailesi tarafından Süheyla ismi verilir. İlkokulu köyündeki okulda başarılı bir şekilde tamamlayan küçük Süheyla, çok istemesine rağmen ilkokuldan sonra okula gönderilmez.
1971 yılında ailesi Yozgat’ dan Ankara’ ya göç etmeye karar verir ve Ankara’nın Mamak ilçesinde bir arsa1 satın alırlar. Buraya yapılan evde yeni yaşamlarına başlarlar.
1973 yılında evlenir; bu evlilikten Gazi ve Selver adında iki çocuğu dünyaya gelir. Evin neşe kaynağı olan bu küçük çocuklarla birlikte büyüyen aile, Ankara’nın fakir insanlarını kucaklayan tepelerinden birine yapılmış bu gecekonduda, mutluluğun ve acının birarada olduğu “hayata” devam ederler.
Aslında herşey normaldir, kendisi ev işleriyle uğraşmaktadır, eşi çalışmakta, Gazi ise çoktan okula başlamıştır. Ama bir süre sonra, anlam veremediği bir takım olaylar meydana gelmeye başlar, evin içinden, dışardan, çatıdan, kapıdan gelen bazı sesler duymakta ama bunları kimseyle paylaşamamaktadır. Ta ki 1982 yılının 10 Kasım sabahı, saat 05:30’a kadar…
Bu olayı Zöhre Ana, “Cemden Gelen Nefesler” adlı kitabında, şu şekilde anlatmaktadır:
“Ailemde ve çevremde kesinlikle ne dedelik, ne ebelik mevzuu vardır. Ne de hacılık, hocalık... Ben bunları hiç görüp öğrenmedim… 1982 yılında tam 10 Kasım günü ilk belirti başladı. Perşembe günüydü. Saat 16.00 - 17.00 sıralarıydı oğlum okuldan gelmişti. Ona ders çalıştıracaktım. Tam lambayı yakarken birkaç günden beri duyduğum, ama kimseye söyleyemediğim sesleri duymaya başladım. Sanki içerde biri vardı. Ama göremiyordum. Aramaya başladım. Lambayı yakarken her yanı yeşil duman kapladı. Ben evin içinde nur olduğunu bilmiyordum. Nuru görüyorum, ama evi de görüyorum. Soba çok yanıyor diye koşup kucakladım. Soba yerindeydi. Beni yakmadı. Birden anladım. Bir besmele çekip iki dizimin üstüne oturdum. O nur, duman olup gökkuşağı gibi renklerle duvarlara serpildi. Soba yerindeydi, çocuklarım hayretle bakıyordu. Kendimi toparladım. Onların yemeğini verdim...
Aynı gece, yani perşembe gecesi sabaha karşı 05:30 sıralarıydı. Hatta saatime baktım. Unutamıyorum. Tam Beşi yirmi geçiyordu. Yine uyandım. Evin içinde olduğumun farkındayım, ama Hacı Bektaş-ı Veli dergahı olduğunu da görüyorum, evdeki masayı da görüyorum. Bir taraftan da bir dergah görüyorum. Masayı tutuyorum. Demek ki rüya aleminde değilim. O anda bir mübarek başıma dikildi. bana bir lokma verdi. Hurma sandım, meğer et lokmasıymış. İki parça yedirdiler. Beni semaha gönderdiler. Kırklar Semahı’na. İsmini söyledi. ‘Bana Gül Baba derler, ama asıl ismim Yusuf Ziya’dır’, dedi. Ben de ‘Peki dedim, Hacı Bayram’daki, yani Camideki evliyalar kim?’ diye sordum. Orada yatanların Mürşid-i Kamil, Kamil-i Mürşid-i Veli olduğunu söyledi. Diğerleri gelsin, kendilerini sana kendilerini tanıtsın dedi. Der demez kayba girip kayıp oldu. Kendimi toparlayıp kalktım. Beyimi uyandırdım, anlattım. Önce anlayamadı. Ama yatar yatmaz Gül Baba yine geldi;
‘Sen dünya çapında duyulup yayılacaksın. Sevenlere, sayanlara, darda kalanlara, biz buraya dergâh açıyoruz. Gelenlere de **** vereceksin’ deyip yine kayboldu.
Sabah kalktığımda sevinçten vücudumda bir dinçlik, o zamana kadar yaşamadığım bir hafiflik hissettim. Sonra aile yakınlarıma, anneme, babama ve kardeşime de anlattım. … Onlar kuşku içinde benim hasta olup olmadığımızı gözlerken, bende ufacık bir baş ağrısı, diş ağrısı göz ağrısı bile yoktu. Hiç kaşıntım kalmamıştı. Eski günlerimden daha rahattım, Üstelik iki üç günde bir sabaha kadar beni uyutmaz oldular. Hoca, minarenin 05:30 ‘unda okurken, gerçekler de dersten çekilirlerdi. Böyle bir ay devam etti …
Bir ay sonra, bir dua öğrettiler. İsmim Ali Ekber, diyen biri öğretti. İsmail Peygambere Allah’dan kurban indiğinde, babası bıçağa yatırdığında bana öğretilen dua ile tekbirlenmiş. Kendini de ‘Babamın adı Hazreti Hüseyin anamın adı Hüsniye, ben Muhammed’in torunuyum. Bundan sonra sen bize kavuştun. Öğrettiğim duayla baban da senin kurbanını alıp kessin. Artık dersleri biz vereceğiz’ dedi. Sabah kalkıp babama o duayı öğrettim... Kurban kesilirken bunun üç defa tekrarlanmasını istediler.
"Bu dediğim 1982 yılı Aralık ayının son günleriydi. Kurbanı kestik. Etini dağıttık. Komşular, akrabalar kendi aralarında bu kurbanın sebebini aramaya başladılar. Ben eskiden çarşıya pazara çıkarken, çıkmaz oldum. Asıl merak ettikleri bendim. Her şeyden çekildim ve 1984 yılının ocak ayını buldum..."2
Artık o “Gelin Süheyla” değil; tüm dünyaya **** elini sunan, dertlere derman yaralara merhem olan, Muhammed Mustafa - Aliyel Murteza’nın sesini, nefesini duyuran, bâtın âleminin ateşinin dumanını bu dünyada tüttüren tek yaşayan “Pir”, “Zöhre Ana”dır.
Zöhre Ana, bir yandan ziyaretine akın akın gelen insanların dertlerine derman olurken; diğer yandan da ummanlarda Pirlerden ders alır. Bu Pirler kendilerini Zöhre Ana’ya tanıtıyorlar, verdikleri derslerle, bâtın ve zahir alemlerinin gerçeklerini bildiriyorlardı.
O Haktan gelen bir ışıktı ve ışıktan rahatsız olanlar da vardı…
Sayısız insan ****yı Zöhre Ana’dan bulurken; bazıları da bu ortamı içine sindiremeyip resmi makamlara şikayetlere başlamışlardı. Bir dönem alıp başını giden bu şikayetler, Zöhre Ana’nın evliyalığına inanamayan, kerametini görse de kabul etmeyen insanlar –ki bunlar yakın çevresindeki insanlardan başkaları değildi- tarafından yapılıyordu. Bu şikayetler sonucunda, ziyaretine gelen insanlar ona ulaşamaz olmuşlardı. Kapısına kilit vurulmamıştı ancak gözle görülen bir engelleme de vardı:
“POLİS GÖZETİMİNDEKİ SARALI" 3
Sultan Kaya’nın tam yanından ayrılacağımız sırada, “Siz asıl benim görümcemin başına gelenleri dinleyin” dedi. Durdum :
- Nerede görümceniz ? Neler geldi başına ?
Sultan Kaya anlattıkça olayın gerçekten çok ilginç olduğu ortaya çıktı :
- Görümcemin adı Esma Aslaner. Geçen yılın başındaydı. Eve geldim ki, amanın... Görümcem kaskatı yatıyor. Elleri kenetlenmiş, bacakları iki kuru ağaç dalı gibi. Aç açabilirsen... Hemen yardım istedim. Sekiz on kişi bir otombile zorla yerleştirdik. Zöhre Ana’ya götürdük. Ama içeri almadılar.
- Neden? O durumdaki bir hastayı neden almadılar?
- Polis yasaklamış. ‘Alırsak biz suçlu duruma düşeriz’ dediler. Görümcemle birlikte hemen Karakola gittim. Bir polis istedim. Polisler çok kızdı.
‘Böyle bir kadına nasıl inanıyorsunuz?’ diye bağırdılar bana.
- Sonunda hastaneye mi gittiniz ?
Sultan Kaya başını iki yana salladı :
- Hastaneye değil... Yine Ana’ya döndük. Ama, binbir güçlükle...
Bana bağıran polise, ‘Sana ne, ben inanıyorum. Bırakın da içeri alsınlar bizi’ diye bağırdım. Bağırmaktan geçip yalvardım. Onlar da hastaneye gitmemizi istediler. Görümcemin zaten hastanelere gidip geldiğini söyledim, etmeyin eylenmeyin diye yalvardım. Karakol görevlisi amirlerinden izin alınmasını istedi. Evine gidip kaldırdım. Durumu gösterdim, anlattım. Benim karakola dönmemi, telefon edeceğini söyledi.
Karakola döndük, yine oyaladılar.
Sultan Kaya olayı yeniden yaşar gibi heyecanlandı :
- Polislere, ‘Görümcem saldırırsa, camları kapıları kırarsa suç sizin olur’ dedim. ‘Nereye giderseniz gidin ’ dediler. Ben döndüm amire, yeniden yalvardım. ‘Zöhre Ana’ya girmeyi yasaklamışsınız, şu haline bakın. Polis olmadan kapı açılmıyor, bana yardım edin’ dedim. Bize bir polis verdi. Karakoldan tam ayrılacağım, biri ‘Sen Alevi misin?’ demez mi? Kızdım, başladım bağırmaya, ‘Alevi olursam ne var bunda? Bundan size ne ? Zöhre Ana alevi sünni ayırım yapmaz ki, bunu soruyorsunuz’ dedim. Başladılar ağzımı yoklamaya. ‘Size alevilik için neler diyor ?’ diye sordular. Neyse, tam iki saatimiz böyle geçti. Sonunda bir polisle Ana’nın kapısına geldik.
Yasakçı anlayışı pek kavrayamadığım için, hayretle dinledim:
- Peki, dedim, polis, sizinle birlikte mi girdi içeriye?
- Ne içeri girmesi ağabey... Ötekiler adama tembih üstüne tembihte bulundular. ‘Sakın içeri girme, taviz verme’ falan... Neyse, biz girdik ya, önemli olan buydu. Girdik içeriye ve Ana biraz su istedi. Okuyup birazını içti. Kalanın görümcemin ağzından akıttı. Ağzını iki kişi zorla araladık. Allah seni inandırsın ağabey, beş dakika geçti geçmedi, görümcem kalkıp dizine yaslandı. Donduk kaldık.
- Kimin dizine?
- Zöhre Ana’nın dizine... Mübarek de ‘ Senin bir yakının mı öldü ? diye sordu. Görümcem, kocasının öldüğünü, o sırada yüzüne bakınca çok korktuğunu söyledi.
- Yani, o korku yüzünden mi sara hastası olmuş?
- Sultan Kaya şunları anlattı:
- Zöhre Ana ‘Ölülerin ruhu çeker, bu yüzden sara hastalığı kapmışsın. Bir yere de besmelesiz basmışın’ dedi. Yeşille yeniden silip pençesini çaldı. Görümcem hemen ayaklandı. Rengi yerine geldi. Düzelip yürüdü. Dışarı çıktık, polis memurunun ağzı açık kaldı.
- Polis korktu mu yoksa?
-Korkmadı. Çok saygılıydı. Ama şaşırmıştı. Hep birlikte karakola gittik. Arabadan indik. Görümcemi yürürken gören diğer polisler hem kızdılar, hem hayrete düştüler. Bazıları ‘Madem ki böyle, çocuklarımızı hiç okutmayalım, doktor yapmayalım’ dediler. Ben de, ‘Siz Zöhre Ana’yı tanımıyorsunuz, o üfürükçü ve hurafeci değil, Atatürkçü’ dedim, Her Türk çocuğunun okuyup yükselmesini istediğini söyledim. Sonradan, bu karakol polislerinden bazılarının da yakınlarını Ana’ya götürüp **** aradıklarını duydum…
…Saradan kurtulan Esma Aslaner şimdi Siteler’de bir pastanede çalışıyor. Sağlıklı ve mutlu...”
Zöhre Ana, 19 Nisan 1990 tarihinde TBMM Başkanlığına verdiği bir *****çe ile yapılan baskılardan duyduğu rahatsızlığı şöyle dile getirir:
“ Cumhurbaşkanlığı, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Ankara Valiliği ve Cumhuriyet Savcılığı
7 - 8 yıldan beri bir ilhamla bilincime ulaşan duaları, kendi inançlarıma göre bana başvuran, ziyaretime gelen insanlara aktarıyorum. Yani, onlara dua okuyarak yardım etmekteyim. Kendilerine dua etmek için hiçbir kimseye çağrıda bulunmadığım gibi, herhangi bir şekilde şahsımla ilgili bir propaganda da yapmış değilim. Ayrıca maddi çıkarı hiç düşünmedim. Ve bana gelenlerin bu tarz taleplerini devamlı reddettim. Ben her şeyden önce Türk olup, bu ülkenin bir vatandaşıyım. Bu ülkenin ve Türk Ulusunun birlik ve bütünlük içinde bulunmasını huzurlu ve güvenli olmasını, insanlarımızın gerçekten birbirlerini sevmelerini dileyen bir insanım. Ayrıca, bölücülüğe, hurafeye ve çağdışı düşüncelere tümüyle karşı olan bir kişiyim. Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzurunu, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, ATATÜRK Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir, hükmünün yer aldığı Anayasa’nın ikinci maddesindeki esaslara ve unsurlara inanan, bağlı bulunan bir kişiyim. Bugüne kadar çeşitli amaçlarla birçok art niyetli insan tarafından Emniyet’e ve diğer ilgili mercilere de şikâyet edildim. Sürekli olarak Ankara Emniyet Müdürlüğünün gözetim ve denetimine tabi tutuldum. Bu olumsuzluklardan kurtulabilmem ve “Herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir” diyen Anayasa’nın 19. maddesindeki hükmünden : ‘Herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulmaz’ diyen Anayasa’nın 20. madde hükmünden faydalanmak istiyorum.
Üfürükçülük yaptığım ve menfaat karşılığı olarak **** dağıttığım, peygamberliğimi ve evliyalığımı ilan ettiğim gibi birçok isnatlarla müteaddit defalar Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Siyasi Şube Müdürlüğü’nce hakkımda tahkikat yapıldı. Açılan davalar sonunda, Ankara Altı, Yedi ve Dokuzuncu Asliye Ceza Mahkemelerinde beraat ettim. Birinde, Ankara Dokuzuncu Asliye Ceza Mahkemesindeki dava reddedildi. Şimdi ise mezhep propagandası yaptığım şeklinde bir ithamla karşı karşıya bulunmaktayım. Mahkeme kararından da anlaşılacağı üzere ne Türk Ceza Kanunun 163. maddesine, ne de 677 sayılı kanuna muhalefet ettim. Hakkımda yapılan iddiaların, birer isnat ve iftira olduğu her defasında adalet makamlarınca kanıtlanmıştır. Yukarıda izah ettiğime dayalı olarak, Anayasa’nın insan hakları ve hürriyetleri için sıralanmış olduğu maddelerden faydalanmak istiyorum. Devamlı emniyet görevlileri tarafından yapılan denetim ve takipten ailem ve çocuklarım huzursuz olmuşlardır. *****çem ekinde sunduğum mahkeme kararına istinaden gereği için, sorumlular hakkında gerekli yasal işlemin yapılması ve önlenmesi hususunu saygılarımla arz ve talep ederim.”4
Tüm olumsuzluklara rağmen Zöhre Ana Haktan aldığını halka vermeye devam eder. Kurduğu vakıf aracılığıyla muhtaç insanlara el uzatarak onları okutur, düğünlerini yapar, giyecek ve yiyecek yardımlarında bulunur, tiyatro, folklor, semah, koro, bağlama kursu gibi etkinliklerle gençlerin bireysel ve toplumsal gelişimlerine katkıda bulunur, inancımızı bugüne taşıyan Pirlerin Türbelerinin bakım ve yenilemesini yaptırır…
27 yıldır bıkmadan usanmadan insanlara maddi ve manevi desteğini veren Zöhre Ana halen de bu desteğini sürdürmektedir.
Keramet arayanlara en büyük kerameti ise 72 millete bir nazarla bakıp onları Allah – Muhammed – Ali dergâhında tek bir çatı altında toplamasıdır.
Tesadüf bu ya; şimdi FETÖ'den Ukrayna'da yakalanıp cezaevine konulan Yusuf İnan'da ZÖHRE ANA'yı yazma gereği duyup kaleme almış!
YEREL GÜNDEM
Yusuf İNAN
Genel Yayın Yönetmeni
Alevi Dünyası'nda Zöhre Ana dalgası hızla yayılıyor...
Zöhre Ana ismini bir kaç gün önce duydum. “Çerkezler ve Aleviler CHP'den intikamlarını alıyor... ” başlıklı yazımı paylaşanları araştırırken Zöhre Ana ismiyle karşılaştım. Zöhre Ana sevenleri internette ses getirecek kadar örgütlü.
Yaşayan Son Alevi Piri Zöhre Ana...
Türkiye'de yaşayan bir Alevi Piri var ve benim haberim yok. Doğrusu hem şaşırdım hem de utandım. Zöhre Ana'yı daha önce neden duymadım diye hayıflandım.
O nedenle Zöhre Ana'yı araştırdım ve yazmaya başladım. Zöhre Ana 15 Haziran 1957 yılında Yozgat’ın Köçekkömü köyünde doğdu. İlkokulu köyünde okudu. Daha sonrası köyde olmadığı için okuyamamış. Esas adı Süheyla'dır.
Zöhre Ana'nın ailesi 1971 yılında Yozgat'tan Ankara'nın Mamak ilçesine taşınır.
1973 yılında 16 yaşında evlenir. Gazi ve Selver adında iki çocuk dünyaya getirir.
1982 yılının 10 Kasım sabahı saat 05.30'da hayatında bir değişiklik olur.
"Evin içini yeşil nur kaplar, bu manzara karşısında korkan ve şaşıran Zöhre Ana lambayı yakarken yanan sobayı kucaklar ama soba kendisini yakmamıştır. Aynı gece Hacı Bektaş-ı Veli'yi görür. Hacı Bektaş-ı Veli kendisine iki lokma et verir. Oradan Kırklar Semahı'na ulaşır. Esas adının Yusuf Ziya olduğunu söyleyen Gül Baba yanına gelerek:
‘Sen dünya çapında duyulup yayılacaksın. Sevenlere, sayanlara, darda kalanlara, biz buraya dergâh açıyoruz. Gelenlere de **** vereceksin’ der ve ortadan kaybolur."
Zöhre Ana sabah kalktığında kendini dinç ve mutlu hisseder. Bu durumu ailesine anlatır. Ailesi hasta olduğunu sanır.
Kırklar birgün kendisine bir dua öğretir ve kurban kesmesini söylerler.
Dua okunur, kurban kesilir...
Artık o “Gelin Süheyla” değil; tüm dünyaya **** elini sunan, dertlere derman yaralara merhem olan, Muhammed Mustafa - Aliyel Murteza’nın sesini, nefesini duyuran, bâtın âleminin ateşinin dumanını bu dünyada tüttüren tek yaşayan “Pir”, “Zöhre Ana”dır.
Zöhre Ana'nın şöhreti yayılır. Ama bir kısım insanlar onun erenlerden olduğuna inanmaz. İnsanlar ona hastalarını getirmeye başlar. O kendisine gelen hastalara **** dağıtır. Halk **** dağıtan Zöhre Ana'yı sevmeye başlar ve evinin etrafındaki kalabalıklar artar.
Zöhre Ana isminin ön plana çıkması Alevi Camiası'nda da tartışmaların çıkmasına neden olur. Zöhre Ana / Süheyla Gülenİslam Dini'ne inanıyor. Hz. Muhammed (sav), ve Hz. Ali (ra)'a inanıyor.
"Dinsiz, ibadetsiz, Muhametsiz ve Alisiz Alevilik olmaz" diyor. Atatürk'ü seviyor ve sayıyor. Cem Evleri'nden Atatürk'ün fotoğrafı kaldırılamaz diyor.
“Alevilerle Kürtleri bir araya getirmeye çalışıyorlar, Aleviler ayrı, Kürtler ayrı” diyor.
Zöhre Ana Alevi Camiası'nı öyle sallamışki, ortaya tereyağı mı çıkar, sirke anası mı bilmiyorum. Alevi Dünyası'nın önemli yazarlarından Rıza Zelyut'un kaleminden Zöhre Ana:
“Eğer yargıçlar, suçluların hukukunu korumada gösterdikleri duyarlılığı, hukuku korumada da gösterseler, bugünkü hukuk rezaletlerini yaşamazdık.
Cumartesi ve pazar gününü Ankara'da geçirdim.
1998 yılının onuncu ayından 12. ayına kadar Ankara'daki bir irtica merkezini gündeme getirmiştim. Kendisine 'Zöhre Ana' adını takan, Süheyla Gülen isimli bir kadın, Mamak'ta bir büyük bina yaptırmış, buradan hastalara **** dağıttığını iddia ederek büyük paralar toplamıştı.
İnsanları akıldışına yönlendiren bu faaliyeti de irtica olarak görmüştük ve Ankara Savcılığı'nı göreve davet etmiştik. Sonunda bu kadın hakkında dava açılmış. Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen dava sonucunda, 'Zöhre Ana' lakaplı Süheyla Hanım'a 1 yıl hapis cezası verilmiş. Ceza Tekke ve Zaviyeler Yasası'nı çiğneyenlere verilen en üst ceza... Ayrıca paraya çevrilmemiş, tecil de edilmemiş. Süheyla Hanım'ın avukatları bu kararı temyiz etmişler...
Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi'ni devrim uygulamada gösterdiği bu duyarlıktan dolayı kutluyoruz.”
YA DİĞER MAHKEME?
Ankara Valiliği, Mamak'taki umut ticareti yapan bu mekanın kapatılması için 31. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dava açmış.
Mahkemeyi arayıp bilgi almak istedik.
Anladık ki mahkeme yargıcı Süheyla Hanım'ın dava dosyasını özel korumaya almış. Bize, Süheyla Hanım'ın avukatlarından bilgi almamızı söyledi.
Fırsatını bulsa bizi bir kaşık suda boğacaklardan bilgi almamızı öneren bu hukuk adamına bir şey diyemedik...
İşin ilginç yanı şuydu: Asliye Ceza Mahkemesi, Zöhre Ana nam Süheyla Hanım'ı 1 yıl hapis cezasına çarptırıyor ama bu kadının icraat yaptığı mekanı kovuşturan yargıç bundan habersiz. Sayın yargıç, gecekondu bölgesine yaptırılan bu süperlüks irtica merkezinin kapatılması için hala belge toplamakla meşgulmüş.
Öğrenebildiğimiz bu kadar...
Mahkeme yargıcı, Süheyla Gülen'in hukukunu korumakta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçlarından daha titiz görünüyor.
Kendisini şiddetle kutluyorum.
Halkı kandıranların hukukunu korumakta bu kadar hassas davranan yargıçlarımız oldukça sırtımızın yere gelmeyeceğinden eminim.
Ankara Mamak'ta yaptığım görüşmelerde anladım ki burada yıllarca müthiş paralar kazanan Süheyla Hanım, herkesi etkilemiş. Mamak'taki karakolda görüştüğüm bir komiser, Zöhre Ana olayını izlediğimi anlayınca telefonuyla oynamaya başladı ve bize yüz vermedi.
Adliye'den zabıtaya kadar her kesimi dolaylı yollardan etkileyen Zöhre Ana'nın irtica merkezi ise hala açık. Gidip gördük, içeride adamlar, dışarıda adamlar... Burası, Ankara, yani cumhuriyetin başkenti için bir utanç anıtıdır.
Sanıyorum ki Ankara Valiliği konuyu duyarlılıkla izleyecektir.
Biz de sonuna kadar izleyeceğiz. “
Hastalara ‘**** dağıtan’ Zöhre Ana CHP’de
Zöhre Ana adıyla anılan ve **** dağıttığını söyleyerek bunun üzerinden para kazanan ve hakkında çıkan haberlerin ardından 1 yıl hapis cezası alan Süheyla Gülen, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun taktığı rozetle CHP’ye üye oldu.
“Zöhre Ana” ismiyle anılan Süheyla Gülen geçtiğimiz günlerde ziyaret ettiği CHP Genel Merkezinde bizzat Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun taktığı rozetle partiye üye oldu. Zöhre Ana adıyla anılan Gülen, 1998 yılında dönemin Akşam gazetesi yazarı Rıza Zelyut’un haberleri sonucunda, ‘insanlara **** dağıttığı söyleyerek bunun üzerinden rant elde etmesi’ nedeniyle 1 yıl hapis cezası almıştı.
“Bir tür büyücülük faaliyeti yapıyordu”
Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız Güneş gazetesi yazarı Rıza Zelyut, “1998 sürecinde tarikatlara dönük yapılan operasyonlarda Alevilik inancı üzerinden insanları kandıran Süheyla Hanım’ı tespit etmiştik. Bunun üzerine Ankara’ya gittim ve Süheyla Hanım’ın bir tür büyücülük faaliyeti yaparak **** dağıttığını ve bunun üzerinde rant elde ettiğini tespit edip haber yaptım. Daha sonra Süheyla Gülen bu konu üzerinden ceza aldı ve etkisi de kırıldı” diyen Zelyut, Süheyla Gülen’in CHP’ye üye olmasıyla ilgili ise CHP’nin bir kitle partisi olduğunu ve herkesin üye olabileceğini ancak yöneticilik gibi pozisyonlar alması durumunda konunun tartışılabileceğini dile getirdi.
Aleviler yas orucu mu tutacak?
Süheyla Gülen’in CHP’ye üye olmasının üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra Gülen’in Onursal Başkanı olduğu ‘Açık Kapı Derneği’ 10 Kasım’da Atatürk’ün ölümünün 73. Yılında yas orucu tutma kararı aldı. Konuyla ilgili kimi basın kuruluşlarında Aleviler Mustafa Kemal için yas orucu tutacak haberlerinin çıkması üzerine konuya tepki gösteren Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Genel Başkanı Ali Kenanoğlu yaptığı değerlendirmede, Alevilerin oruç günlerinin belli olduğunu söylerken, bir derneğin aldığı kararın bütün Alevilerin kararıymış gibi gösterilmesinin doğru olmadığını dile getirdi. Süheyla Gülen’in Alevi değerlerini kullanarak rant elde ettiğine dair haberlerin de çıktığını hatırlatan Kenanoğlu, Alevilerin genel anlamda yas orucu tutacağının doğru olmadığını da sözlerine ekledi.
"Cumhuriyet 'değerleri' için üye olmuş"
10 Kasım’daki yas orucunun Atatürkçü değerler ve laiklik için yapıldığı belirtilirken laiklik için yas orucu tutulması ise son derece ilginç bir durum ortaya çıkaracak gibi görünüyor. Bunula birlikte yakın aile fertleriyle birlikte CHP’ye gelip üye olan “Zöhre Ana” Kılıçdaroğlu ile konuşmasında “Cumhuriyeti yaşatma noktasında emek vereceğiz. Bayramdan sonra partimize yoğun bir katılım gerçekleştireceğiz”dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’da ziyaretten ve CHP’ye katılım kararından memnun olduğunu belirterek, “Bu ülke hepimizin. Bütün yurttaşlarımızı ayrım gözetmeksizin kucaklamak görevimizdir. Türkiye için kaygı duyan, Cumhuriyetin değerleri, insanımızın mutluluğu ve özgürlüğü için hassasiyet gösteren her yurttaşımıza CHP’nin kapıları ardına kadar açıktır. Her bir yurttaşımızın mutluluğu bizim en temel arzumuzdur” dedi.
Bana göre bu tartışma hergeçen gün alevlenir. Ama Zöhre Ana artık Alevilerin sevdiği ve değer verdiği bir kadın lider olmuştur. Binlerce seveni, kitapları ve Alevi Şarkıları'ndan albümleri vardır. Maddi ve manevi etkisi hergeçen artmaktadır.
Kendisine inanan kitlelerle Alevi Dünyası'na yeni bir ses ve nefes getirdiği muhakkak.
Bu saatten sonra siyasi partiler de, Aleviler de, Zöhre Ana'yla iyi geçinmek zorunda. Kimse bu kadar seveni olan bir insanı yok sayamaz.
Derya Çelebi'nin paylaşımından öncesinde bloglarda yapılan ZÖHRE ANA yorumları:
değerli canlar
ne kadar doğru bilmiyorum fakat benim çevremde de var ankarada bulunan ve ana adında bir kadına sıkça ziyarete gidenler.
çevremdeki insanları dinliyorum tamamı hurafe önce allahdan medet beklenecek çoğu canımız böyle yersiz şeylerin peşinden koşuyor.
Bunu doğru bulanlar veya gidenler varmı aramızda,ben mantıklı bir açıklama bekliyorum.
Hurafe tarzı şeylerle insanları sömürmeyi yakışıksız buluyorum.
Evet katılıyorum ankarada ..... Ana diye birisi var 2 yıl önce tavsiye üzerine gittim ilk başta hersey normal görünüyordu kocaman lüx bir bina yaptırmış ! Içerisi ana baba günü gibi oradan çocuk bekleyenler, saglık bekleyenler, kurban kesenler vs.vs. Yaklaşık 3,5 4 saat beklettiler bizi içeride bekleme salonları cafeteryalar kitap kaset satılan bölümler de var para kazanma bölümleri paralı vc ler :sook asagıda ise havuz var havuza para atıyorsunuz ***** tutup sonrada bu dileginiz gercek oluyormuş . Yanımda kuzenim vardı acıktım dedii cafeteryadan tost alalım dedik :d tost bitti saatler gecti bizim para üstüü hala yok ortada 2 3 saat sonunda elinde küçük bi poşet çalışanlardan biri geldi yanıma ve uzattı buyrun para üstünüz aaaaaaaaaa dedim kendi kendime bunlar bizim havuza attıgımız paralar yarısı paslanmış yarısıda hala ıslak orada bişeyler döndügünü hissettim bu arada her duvar köşesine micrafonlar ve cameralar yerleştirilmiş anadan isteyecek yani medet umacakları hersey ama hersey dinleniyor ve izleniyormuş meger 3 4 saat sonunda bi tellal bagırdı müjde ana sizi kabul etti yukarıya çıktık hepimiz yerde sürünerek ananın elini öptük sanırım 100 kişi vardık yanyana arka arkaya sıralar oluşturup oturduk parmagını uzattı sen dedii bi erkege benmi dedi evet sen kalk ayaga gel tekrar elimi öp öptürdü elini sırtını sıvazladı sen iyi niyetli biri degilsin ayrıca bana inanarakda gelmedin terket burayı ! O kişi polis memuruymuş ve dinleme cihazları oldugundan konuştukları duyulmuş bir bir yani konuşan kişiler dertlerini isteklerini anadan ne beklediklerini aralarında konuşurken dinleniyormuş .neyse uzatmayım sadede gelelim bu kişiye tr dışından özellikle yardımlar geliyor insanların özelliklede alevi vatandaşlarımızın saf ve temiz duyguları istismar ediliyor. Lütfen rica ediyorum böylesi hurafelere inanmayın .benmi neden gittim sadece meraktan siz merak etmeyin hiç bişey yok ne dilegim gercek oldu nede isteklerim hersey allah dan
ankara da benim bildiğim zöhre ana var.akrabalarımdan onu ziyarete gidenleri çok duydum.son derece modern giyimli,görünümlü bir kadınmış.valla soruyorum bir kerametini gördünüz mü diye ama kimseden ses çıkmıyor:=)
allah'tan başka kimseden medet umulmaz.bunların hepsi bana göre hurafe.
----------------------------------------------------------------
[sıze=4]eski türklerden kalma geleneğimiz bu günlere kadar gelmiştir.tarihi orta asya türk devletlerine dayanıyor...türklerin islam'dan önce dinleri gök tanrı dini (ki islam anlayışıyla benzerlikleri vardır.),şamanizm,çinlilerden öğrendikleri budizm,hinduizm...
Ancak bu dinlerden en etkili olan ise gök tanrı dini ve şamanizmdi.şamanizde hep ağaçlara çaput,bez bağlamak,taşları toprakları öpmek,türbelerin ziyaretleri... Bunun gibi inanışları daha devam ettiriyoruz... çünkü bu inanışlarımızı hiçbir zaman kaybetmemişiz ve bu inanışlarımızı bu güne kadar devam ettirmişiz.
Bu inanışımız da bazen bize çok kötüye patlıyor bizim için.çünkü bazı din istismarcıları bizim inanışlarımızdan dolayı bizi kullanıyorlar.
Işte ziyarete gittiğinde ziyaretçiden istenen davranışlar ve ziyaretçi yorumları
"kadın elmayı ısırıyor yarısını bunuda sen ye düzel diyo ağzını suyla çalkalıyo onu bardağa boşaltıp bunu için" diyor.
Daha kendi bulunduğu yere gitmeden çocuğu olmayan kişilere satılmak üzere okunarak hazırlanmış elmalarla karşılaşıyorsunuz.bu arada adamlar elmaları tümde satmıyorlar ,hepsini ikiye bölüp gelirlerini de arttırıyorlar.
Hemen yanındaki masada hz ali nin resimleri, haçıbektaş tabakları,vs.birçok şey.kurban kesmek isteyenler için hazır kurbanlıklar ,kesim yerleri ve kesecek kasapları hazır durumda tabi o işlerde ücretli.
"kendi bulunduğu odaya ben giremedim çünki emekler vaziyette yanına gidilip eteği öpülüyordu.bayanın oturduğu yerin duvarında sağ tarafta hz alinin ,sol taraftada atatürkün resmi vardı.herkes sıra ile giriyordu o bayanın yanına ve anneannemin de dizleri üzerinde gitmesine mani olmaya calışınca beni kapı dışarı ettiler."
zöhre ana denilen bu kadın trilyonlarca para harcıyarak ankara mamak kömür deposu mevkiinde (mamak türküsü adlı parçada geçen kömür deposu) 5 yıldızlı otel lüksünde bir yapı yaptırdı.üzerinde helikopter pisti bile bulunan, her türlü ayrıntısı düşünülmüş şahane bir bina.
"zöhre ana mı?... Iki yıl onunla uğraştım can. Annemle,dayıyı kurtardık onun elinde ama teyzeyi kurtaramadık.
Yıl 1993. Yine annemi zöhre anaya götürdüğüm günlerden bir gün(o yıllarda ayda bir gün giderdi.) bir tane deve getirmişler. Yan taraftada koli koli eti puf.(şimdi var mı bilmiyorum)kim dileğini diler ve o eti put tan alıp deveye verirse dileği gerçekleşecek.hadi bakalım... Insanlar kuyruk oluşturmuş devenin yanında. O sırada yaşlı bir teyze ağlamaya başladı. Merak ettim neden ağladığını sordum, cevabı :"vah gurban sorma! Gurban olduğum benim verdiğim eti pufu yemedi..."
ve işte kitabı bile yazılmış zöhre ana adındaki sömürücü kadın.bir gün bu kitabı okursanız.kesinlikle inanmayın.bende küçüklüğümde ne yazıkki babamın,babaannemin baskısıyla gitmiştim.
"hatta bu kadın para konusunda kardeşi ile anlaşılamıyınca mahkemeye wermişti kardeşi tv lere çıkmışlardı."
10592
size tavsiyem bunun gibi istismarcılara biz alevi aydınlar olarak inanmayalım.dikkat edelim...
---------------------------------------------------------------------------
EKŞİ SÖZLÜK'TEKİ YORUMLAR:
bir alevi dedesi zöhre ana hakkında "ölürse bi kaç milyon alevi sokaklarda eğlenir, garanti veriyorum" der.