CESAMİN ÖZKAN
"Önce böl, sonra yönet, nasıl olsa biri senindir " yönteminin bir örneğini ne yazık ki ülkenin en kritik
döneminde, ana muhalefet partisinde de yaşıyoruz. Bu yöntemin, AKP'nin ve özellikle başının, millet üzerinde uyguladığı taktik olduğunu çok iyi biliyoruz. İlginç olan ise, AKP ve onun başının bu yöntemlerinin,
sanki muhalefete de sirayet etmiş gibi oluşudur.. Bu durum da gerçekten komplo teorilerine yönelik iddiaları
tartışılır duruma getirmiş oluyor. Örneğin BOP süreci üzerine üretilen tezlerde siyasetin bütün alanları için
söylenmekte olanlar gibi... Bir toplumsal bütünluğün bölünme koşulları, o bütünün ya iyi yönetilmemesinden yada başka dış faktörlerin marifeti ile gerçekleşir. Bölünme eğer dış faktörler ile kurgulanıyor ve sahaya sürülüyor ise, bunun başarılması da yine o bütünün iyi yönetilmemesinden dolayı gerçekleşme olasılığını artırır ve başarıya ulaşmasını sağlar.
Kısacası iyi yönetilen partiler kolay kolay bölünmüyorlar. Tabi bunun birde toplumsal koşullardaki belirleyicileri vardır. Örneğin 18 yıl, ülkeyi yıkma görevi yapan AKP'nin, acil bir şekilde iktidardan uzaklaştırılma zorunluluğundan dolayı, gerek CHP tabanının gerekse diğer yurttaşların zorunlu
davranışları da aslında bölünmenin koşulları olsa bile bu gerçekleşmiyor. Çünkü o kritik süreçler bölünmeyi
engellemekte olup zaten olmadı gerekende odur.. İşte bazen bu tür olağanüstü koşullar, yurttaşların ve
partili tabanın ne yazıktır ki kötü yönetimlere mecbur kalmalarına neden olmaktadır. Kötü yönetimlere neden
olanlar da bu koşulları suistimal etmek adına çok acıdır ki davranabiliyorlar. İşte yine ne yazık ki CHP 'de
kısmende olsa bu izlenime neden olacak bir durum vardır..Bölünmeme nedenlerini fazla fazla taşıyan ülke
koşullarına rağmen, bu günlerde CHP'de buna yönelik belirtilerin olması dahi, yine partinin gerçekten iyi
yönetilmediğinin diğer bir kanıtıdır.
Kısaca bütün verilere baktığımızda, Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığı ile başlayan yönetim sürecinin başarılı olmadığını, parti içi ciddi anlamda artarak yaşadığım huzursuzluklar ile görüyoruz. Aslında bunun diğer ve en önemli bir kanıtı da, yaşadığımız son 18 yılda, ülkeyi yıkmak adına politikalarını acımasızca uygulayan AKP'nin, bu kadar uzunca bir süre iktidarda kalmış olmasıdır.
Ağızlarına sıkça aldıkları son yerel yönetimlerdeki seçim başarısında da hemen hemen CHP genel
merkezinin hiç bir katkısı yoktur, tam tersine başarı çıtasının düşürülmesine neden olan politikalar söz
konusudur. Çünkü belediye başkan adaylarının belirlenmesinde demokratik yöntemlerin tercih
edilmeyerek bir kaç genel başkan yardımcısının çıkar odaklı insiyatifine bırakılmış olması, bu seçimlerde oy
oranımıza olumsuz katkı sunulmasına neden olmuştur. Bu söylediğim son düşüncemin somut kanıtlarını
yazmaya kalksak bir çok çalışmaya kaynak olabilecek bir kitapçık olur.
Adını ne koyarsanız koyun, örneğin;
BÜYÜK ALANLARA ETKİ EDEN KÜÇÜK BEYİNLİLER,
Veya;
KENDİ İLİNDE YOK OLANLARIN HAYAT BULDUKLARI
BAŞKA ELLER,
Veya ;
SAKAT SİYASAL PARTİ YASASINDAN DOĞAN SAKAT
SİYASİLER.
Yada ;
SİYASAL REALİTENİN GERİSİNDE KALMIŞ OLAN
MUHALEFET.
Veya;
BİRŞEY DEĞİLKEN OLAĞANÜSTÜ KOŞULLARDA
BİRŞEY OLABİLENLER.
Yada ;
SOSYAL DEMOKRAT SİYASETE SAĞCI RANTÇI VİRÜSU
TAŞIYAN SOYTARILAR
Gibi daha bir çok isim türetilebilir. CHP' ye yeniden bakacak olursak, böyle bir tablo içerisinde ki bir parti de farklı seslerin çıkması son derece doğal olandır. Ancak doğal olmayan ise, bu olguları bile yönetmekte aciz kalan, veya kendilerince belirledikleri ve defalarca duvara toslayan tarz ile partiyi yönetmekte ısrar ve inatla devam edilmesidir.
Bunca kez seçim başarısızlıkları ortada iken yetersizlikleri zaten isimlerinden belli olan kişiler ile yola devam demek, hangi aklın ürünü olabilir ve bu durum nasıl açıklanabilir. Yada defalarca alınan seçim yenilgisine rağmen, yenilgiyi kabullenmemek ve kişisel hırslar nedeni ile koskoca bir ülkeye bir millete risk yaşatmak neyin nesidir ?.
Nedir bu inatlik bu keyfiyet ve sorumsuzluk ?...
Özelikle partide birliğe dayalı güçlendirmenin her zamankinden daha çok önemli olduğu bu günlerde, Kemal Kılıçdaroğlu ve etkisinde bulunduğu dar ve sığ nitelikli ekip, bunu yapmak yerine, partide daha çok ayrışmaya neden olacak tutumu neden benimsemekedirler ?.. Hedefi, partiyi iktidara taşımaktan daha çok, parti içi iktidar olan defolu bir kurultay yapmayı hangi gerekçeler ile tercih etmişlerdir. Ancak bizler, bütün bu ısrarlı davranışlara rağmen, böyle bir süreçte, Muharrem ince' de dahil olmak üzere, diğer bütün muhalif kişi ve grupların yapacakları mücadelenin yine parti içerisinde kalarak sürdürülmesinin zorunluluğunun önemine inanıyoruz.. Nitekim bu parti kimsenin malı veya çiftliği değildir, tam tersine milletin en önemli varlıklarından birisidir, orayı terk etmek milletin ve onun ulu önderinin emanetine sahip çıkmamak demektir. Hele hele parti ilkelerinden uzak, parti ilkeleri ile ilgili öz geçmişleri ve bir hikayeleri olmayanların, parti içerisinde oldukları bir dönemde bu zaten olamaz.
Dönem, olumsuzluklara taraf olma dönemi değildir. Dönem AKP ile mücadeleyi zorlaştırma dönemi hiç
değildir. O zaman yapılacak iş partinin derinleşerek yaşamakta olan sorunlarını hızla gidermeye bakma
dönemidir. Bunun yegâne yoluda yine parti içerisinde olabildiğince demokratik yolları kullanarak hızlı bir
şekilde buna dayalı mekanizmaları işletmektir. Çünkü zaman dardır ve önemlidir. O nedenle yapılmış olan, bol defolu ve bol ayıplı ürünlere sahip 37. Kurultayı yok sayarcasına davranarak, önümüzdeki süreçte gerçek ve CHP' ye yakışacak güçlü bir kurultayı yapmakta dahil olmak üzere, bütün sorun çözümleyici yol ve yöntemler düşülerek, ivedilikle eyleme dönüştürülmelidir. Asıl iktidar hedefine partiyi taşıracak olan bu eylemleri en iyi şekilde planlamak, olması gereken koşulları da sağlamak elbetteki önemlidir vede alanaklıdır.. Bunu başarmak ise zor değil, hatta çok kolaydır. Yeter ki, başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere, yetki ve etki alanı olan diğer bütün bileşenlerin bu doğrultuda niyet İçerisinde olmaları ve birlikte davranmalarıdır. Bu çalışmaya öncülük edecek olanda genel başkan sıfatı ile Kemal Kılıçdaroğlu'dur. Aslında bu görev, milletin ve onun ebedî lideri Mustafa Kemal ATATÜRK' ün ülkemizi, milletimizi korumak adına verdiği görevdir ve emir niteliğindedir.
Cumhuriyet Halk Partisi bu emri yerine getirmek zorundadır. Bu milleti Gençliğe Hitabedeki görevlere mecbur etmemek adına davranmak her yurtsevetin görevi iken Cumhuriyet Halk Partisi'nin daha fazla görevidir.