ERTAN YILDIZ
Belki bin defa yazmışızdır; "Belediyeler kanunlarla yönetilir", "Devlet her zaman 18 yaşındadır", "Devletin çarkı geç işler ama sağlam işler", "Tazı dahi olsan devlet gelir seni kaplumbağa hızıyla yakalar"
Biraz gerilere giderek filmin makarasını sarmaya başladığınızda, CHP'li Belediye Başkanlarının inanılmaz derecede yargı tarafından korunup, kollandığına tanık oluyorsunuz!
Bugün, kazın ayağı artık öyle değil!
Yargı FETÖ'cülerden arındırıldıkça, içimizdeki Adalete olan güven çoklaşıyor, "Adalet yerini bulacaktır bir gün" düşüncemiz de ister istemez "Son gülen iyi güler"e dönüşüyor!..
Kolay değil, yaptıkları işin adı sadece "parayı kontrol etmekten" ibaret olanlara karşı "temiz toplum" mücadelesi vermek!
Bakın, 3.5 yılımızı aldı sermayeye peşkeş çekilecek olan bir benzinlik dosyası... Her halde 30'a yakın "hakaret" davasi açmışlardır! Hepsinden de alnımızın akıyla çıkıp, Adalet yerini bulsun diye 3 milyona peşkeş çekilecek olan yeri, 68 milyona sattırmayı başardık! Sadece mahkemelerde değildi verdiğimiz mücadele... İki defa darp edildik, aldığımız darbelerden dolayı bir hafta konuşamadık, az daha ses tellerimizi yitiyorduk... Onlarca belki de yüzlerce defa haber sitemize saldırdılar, sosyal medya hesaplarımızı hekleyip, kumpaslar kurdular... Yılmadık, çok meşakkatli günlerde bile bir gün Adalet yerini bulacak diye enerjimizi canlı tutmaya çalıştık...
Bir şeyi gözden kaçırıyorduk!
Adaletin yerini bulacağı güne ne oluyorsa oluyor, ülke gündemi, dünya gündemi değişiyordu!
İster istemez, böylesine şanslar ortaya çıktıkça "Anaları bunları Kadir Gecesi doğurmuş" diyerek kendimizi diri tutmaya çalışıyorduk!...
Düşüne biliyor musunuz; siz yapmayın etmeyin, çalmayın, çırpmayın diye yazıyorsunuz; adamlar daha fazla çalmaya çırpmaya başlıyorlar!
Bu nasıl bir ters orantıdır?
Bakın, dünyanın neresinde var böylesine bir şirket modeli?
Tamam, bu insanlar o koltuklara bizlerin oylarıyla oturuyorlar...
Ne yapıyorlar?
Parayı kontrol etmenin dışında?
Yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarında değil mi?
Bir elleri bal da, bir elleri yağ da değil mi?
Koltuklarına oturur oturmaz, o kentin bir anda en saygın, en popüler insanları olmuyorlar mı?
Hayatları boyunca elde edebilecekleri en saygın makama kurulmuyorlar mı?
Tekrar ediyorum; evet bu insanlar parayı kontrol etmenin dışında ne yapıyorlar?
Sermaye devletten gelmiyor mu?
Sermaye devletin değil mi?
İşçiye şu kadar, memura şu kadarın dışında, kalan sermayeyi de (Bütçe) halka hizmet adına, neden adam gibi kullanmıyorlar?
Düşünün... O kentin en seçkin makamındasınız... Bir gün bir bakıyorsunuz o makamın kapısından ters kelepçeyle çıkarıyorlar sizi! Boy boy fotoğraflarınız medyada yayımlanıyor, kavhehanelerde bile adınız "Şu kadar götürmüş", "Bu kadar götürmüş" gibi kelimelerle anılıyor! Böylesine bir durumu düşünmek bile çok acı değil mi?
Moğalistan dağlarında yarı evcilleştirilmiş geyiklerle yaşayan Duha Türkleri (Küçük bir azınlık) göçer yaşamlarında kamp yaptıkları göl kenarında, nehir kenarlarında bile ellerini direk yıkamıyorlar, suyu taslarla alıp, bir ağacın dibinde yıkıyorlar! Neden mi? O gölün, o nehirin suyu, doğa kirlenmesin diye... Tek eğlenceleri çocuklarına günlük odun toplatmak için geyiklerin üstüne bindirip yarıştırmak! Kazanana ödül yok ama, kaybeden sonuncular o gün odunu toplayacak olanlar oluyor... Duha Türkleri de bizler gibi birer insan... İhalelerde nasıl yolsuzluk yapılırı bilmiyorlar! Kaçak katlarına, kaçak binalarına Mercedes verip, oturma ruhsatı almaktan anlamıyorlar! Bile bile imara aykırı yaptıkları binalarındaki onlarca daireye oturma ruhsatı almak için rüşvet vermesini de bilmiyorlar! Belki de asırlar boyu yaşamlarında ne ataları ne de kendileri "RÜŞVET" kelimesini bile duymamışlardır! Doğa ne veriyorsa onunla yaşamlarını sürdürüyolar, fazlasını da istemiyorlar!
Peki, makamın ve seçilmişliğin verdiği güce bir de EGOlarını ekleyenlere; burnundan kıl aldırtmayanlara ne denmeli?
Etrafınıza bir bakın... Zannedersiniz ki dünyaları bunlar yaratmış!
Peki, nereye kadar?
Evet... Biryere kadar!
O zaman çoktan gelmişti Didim Belediyesi için...
Görüyorsunuzdur... Adam elini kolunu sallaya sallaya gidiyor 200 bin liralık rüşveti alıyor... İş ayyuka çıkınca anında birbilerini tanımıyorlar!
Evde çocuk bakan erkek, erkekliğini hatırlayıp iki çift açıklama dahi yapamıyor!
Yapabilse, işlerin nereye varacağını biliyor!
Bu defa beslemelerini devreye sokuyorlar! Başlıyorlar sosyal medyada "önündeyiz", "arkandayız" diye yazmaya... Aklı sıra aklanmış olacaklar!
Duha Türklerinin tamamı 700 kişi... Kala kala içlerinde 20-25 kişi kalmış Anadillerini (Türkçe) konuşan... Çocuklarının okula başlamasıyla öğrettikleri Türkçe'yi unuttuklarınından şikayet ediyorlar... Baharın gelmesiyle birlikte yereşik köy yaşamlarından Atalarından gördükleri gibi kendilerini doğaya, dağlara atıyorlar... Günlük yiyeceklerinin dışında av yapmıyorlar... Çok av yaptıklarında Doğa Ananın küseceğine, aç bırakacağına inanıyorlar...
Emeklik gibi bir kavram var mı yaşamlarında orasını bilemiyoruz ama, hastalandıklarında Şaman'a gittiklerini söylüyorlar... Geyiklerden günde 1 litreden fazla süt sağmıyorlar... Bir şekilde evin anne babası evde otururken, kızlarının çaldıklarıyla mal mülk edinmiyorlar! Nehirden aldıkları su ile ellerini yüzlerini yıkarken bile bir ağacın, bir otun sulanmasını düşünüyorlar zebil olmamasını sağlıyorlar...
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Duha Türkleri de insan... Yurt dışına para kaçırmayı da bilmiyorlardır... Çünkü "çalmak" nedir bilmiyorlar ki!
Didim Belediyesine tekrar dönersek;
Dün, çok hareketli bir gün olmuş birileri için... Başkan Yardımcısı, İmar Müdürü Emine Öznur Gündoğdu'nun Belediye binasına girmesiyle çıkması bir olmuş! Diğer müdürlerin suratlarından da düşen bin parçaymış! Pek çoğu Belediyeye geldikleri gibi gitmişler... Kısacası panik bacayı sarmış! Paçalarının tutuşacağını bilenleri korku ve panik sarmış...
Yeni açılan soruşturma dosyalarından, "kayyum" gelir mi sorularına da açıklık kazandırmak istemiyoruz ama, bir aydır Haziran ayının sıcak geçeceğini laf olsun diye de yazmıyorduk!
Haziran ayı salt Didim Belediyesi için sıcak geçmeyek!
Organize işlenmiş suç dosyalarının bir bir açılacağını söyleyebiliriz!
Leylekler bundan sonra istediği gibi uçamayacaklar artık!
Bakalım pandoranın kutusu açıldığında içinden kimler çıkacak!
Ahlaksızlık, rüşvetçilik insanın başındaki saça kadar yansır mı?
Bir insan başına imza karşılığı aldığı rüşvetin yanında, promosyon saç ektirebilecek kadar küçülüyorsa, bu insandan bu ülkeye, o kente, o belediyeye hayır gelir mi?
Hele bir o gün gelsin... Daha neler çıkacak daha neler!
Korkunun ecele faydası yok artık!
Çünkü kendiniz hazırladınız kendi geleceğinizi!