MARDİN (İHA) – İzmir’den Mardin’e gelip burada kendisine ait küçük bir dükkan açan 30 yaşındaki Ceren Yılmaz, aldığı tüm ürünlerin hikayelerini satıcılardan dinledi. Dükkanında birçok farklı ürün bulunan Yılmaz, eşyaları yeni sahiplerine eski hikayeleri ile satmaya başladı.
İzmir’den gelip Mardin’in Artuklu ilçesine yerleşen 30 yaşındaki Ceren Yılmaz, küçük bir dükkan açtı. Farklı farklı ürünler almaya başlayan Yılmaz, eşyaları alırken sahiplerinden ürünlerin hikayesini dinlemeye başladı. Yılmaz, eşyaları yeni sahiplerine eski hikayeleri ile birlikte satmaya karar verdi. Markalaşmaya karşı bir duruş sergilediğini kaydeden Yılmaz, bu şekilde elindeki eşyaları satmak isteyenlere yardımcı olduğunu söyledi.
"Markalaşmaya karşı dik duruş sergilemek istedik"
İzmir’den Mardin’e geldiğini belirten Yılmaz, burada küçük bir işletme açtığını söyledi. Yılmaz, "Dükkanda bulunan eşyaların bir hikayesi bulunuyor. Markalaşmaya karşı bir duruş sergilemek istedik, kıyafetlerin hepsi kadınların elinden çıkıyor. Herhangi bir markaya ait değil. Kalıpları, kumaşları, biçimleri ve tasarımları kadınlara ait. Mesela şurada önde gördüğünüz elbiseler, İzmir’den Diyarbakır’a gelmiş kadın arkadaşımın elbiseleri. Onun kendi tasarladığı kıyafetler bunlar. Onun bir çocuğu var ve eşinden ayrıldıktan sonra kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor ve Diyarbakır’a yerleşme kararı alıyor. Genç bir kadın kendisi umarım ona bir desteğim olur. Emeklerini kendi dükkanımda bulundurmaktan gurur duyuyorum. Bu zamana kadar tanıştığım en güzel insanlardan birinin tablosu bu. Bu çocuklar Artuklu Üniversitesi resim bölümü öğrencileri. Henüz yaşları 20-22 civarında. Ama inanılmaz yetenekliler ve kendileri tasarlayıp bu tabloları yapıyorlar. Dükkanım da bir dekor olarak kullanıyorum bunları. Eğer satılırsa o öğrencilere iyi bir destek sağlamış olacağız. Umarım bunların kıymetini bilen insanlarla karşılaşmış oluruz. Onlarda çok sevinmiş olur" dedi.
Dükkan bir ay boyunca boş kaldı
Dükkanını ilk açtığında yaklaşık bir ay boyunca içinde hiçbir şeyin olmadığını kaydeden Yılmaz, “Dükkanı ilk açtığımda bomboş iken bu dükkana giren ilk madde denge sandalyesi oldu. Çok sevdiğim bir arkadaşımın hediyesi. Kendi yaptığı bir sandalye. Bu sandalyenin şöyle bir özelliği var, bir ay boyunca hem dükkan da boş kaldı. Yanına bir şey koyamadım. Çünkü ne yapabilirim, ne koyabilirim, ya da burada ne satabilirim diye düşünüyorsunuz. Bu sandalyenin şöyle bir özelliği var, tam ortasına oturmanız gerekiyor. Bilinçsiz bir şekilde yan taraflarına oturduğunuz zaman buradan düşersiniz, yıkılırsınız. Bu yüzden ismini denge sandalyesi koyduk. Burayı en azından göz kararı hissedebilenler, görebilenler gelip en ortasına oturdukları zaman dengeyi kurmuş oluyorlar. Yani hayat gibi düşünebilirsiniz. Aslında hayatta da bazı şeylerin en ortasında durmak gerekiyor. Kaseler, radyo, aynalar ve atlıkarınca, bunları Mardin’e geldiğim zaman biri ile tesadüfen karşılaştık ve küçücük bir dükkanı vardı. Benim dükkanıma çok benziyordu. Sohbet etme fırsatımız oldu. Orada konuşma üzerine eşinin vefat ettiğini ve eşinin böyle küçük teferruatları çok sevdiğini, onun anısını yaşatmak istediğini ve en azından dükkanında böyle şeyler barındırdığını ve insanlara böyle şeyler sattığını öğrendim. Bu beni çok etkilemişti ve ondan birkaç parça bir şeyler almak istedim daha doğrusu bunu aslında hediye etti. Şimdi şöyle bir durum var. Bahsettiğine göre bir dönem Mardin’de çok varlıklı ve çok zengin bir adam olduğunu söyledi. Tanımıyorum ama çok sıcakkanlı bir insan olarak geldi. Yıllar sonra küçücük bir dükkan açıyor. Tamamen elini çekiyor hayattan ve bazı şeylerden ve bu tarz minik şeylerle uğraşmaya başlıyor. Elimde iki tane ürün var şöyle bahsetmek istiyorum sizlere. Arkadaşlarımın yapmış olduğu baskı tişört. İstediğiniz kıyafetin ve tişörtün üzerine Kürtçe baskılar yapıyoruz. Deyimleşmiş, kalıplaşmış sözleri basıyoruz. Bunlarda öğrencilerimizle çizmiş olduğumuz minik minik eserler. Hem öğrenciler destek olsun diye kıyafetlerin üzerine çizim yapıyoruz. Hem bunları satıyoruz” diye konuştu.
"Buraya gelen insanlar hikayelerini bırakıyor"
Mardin’e yerleşme fikrinin birdin ortaya çıktığını aktaran Yılmaz, konuşmasına şöyle devam etti:
“Mardin’e yerleşme fikrim birden ortaya çıktı. Biraz cazip geldi bana sevdim Mardin’i. En azından bu etnik dokusuyla bana hitap ettiğini düşündüm. Önünden belki binlerce kez geçtiğim dükkanın sahibi oldum daha sonrasında. İlk bir ay herhangi bir şey koyamadım dükkana. Ne yapacağımı bilemedim. Tuttum ama bu dükkanı buraya ne bırakabilirim. Ya da ben burayı nasıl bir şeye dönüştürebilirim. Diye herhangi bir netlik kazanamadı. Daha sonra herkesten bir şeyler getirmeye başladı. Kimileri tablolarını getirdi kendi çizdikleri, kimileri elleriyle yapmış oldukları ürünleri getirdi. Takılar, kıyafetler ya da posterler, çantalar sayamayacağım birçok şey. Bu dükkanını hikayeler dükkanı olmasındaki en büyük amaç şu gelen ürünlerin sahiplerinin mutlaka hikayeleri oluyor. Buraya gelen insanlar mutlaka hikayelerini bırakmış oluyor. Dükkanı tuttuktan sonra uzun bir süre ismini düşündüm. Ne olabilir diye. Çünkü belli prosedürlere uymak için bir isim koymak zorundasınız. Daha sonra benim hayatımda bana en çok katkısı olan, beni doğuran, beni bu yaşa gelmemi sağlayan ve üzerimde çok fazla emeği olan iki tane kadın var. Ve bu iki kadının ismi Dudu, biri annem, biri halam. Yani hem ikisini bana anımsatsın hem de ikisini burada yaşatmak istediğim için ismini Dudu koydum. Buraya geldiğiniz zaman önce hoş bir sohbet sizi karşılayacak. Sıcak bir çayımız her zaman var bilginiz olsun. Bir şey almak zorunda değilsiniz. Ama kendinizden bir şeyler bırakmanızı öneririm. Bunun için de çok sevinirim. Çünkü kıyafetten tutun ismine kadar her şeyin bir hikayesi var. Küçücük bir dükkan ama birazcık böyle kolektif bir dükkan burası. Neredeyse 10 kişiye ait ürünlerin sergilendiği, bazı hayatlara dokunabildiğimiz bir dükkan. Burası Dudu Hikayeler Tükkanı mutlaka geldiğiniz zaman hikayelerinizi bırakırsanız çok sevinirim.”
İzmir’den gelip Mardin’in Artuklu ilçesine yerleşen 30 yaşındaki Ceren Yılmaz, küçük bir dükkan açtı. Farklı farklı ürünler almaya başlayan Yılmaz, eşyaları alırken sahiplerinden ürünlerin hikayesini dinlemeye başladı. Yılmaz, eşyaları yeni sahiplerine eski hikayeleri ile birlikte satmaya karar verdi. Markalaşmaya karşı bir duruş sergilediğini kaydeden Yılmaz, bu şekilde elindeki eşyaları satmak isteyenlere yardımcı olduğunu söyledi.
"Markalaşmaya karşı dik duruş sergilemek istedik"
İzmir’den Mardin’e geldiğini belirten Yılmaz, burada küçük bir işletme açtığını söyledi. Yılmaz, "Dükkanda bulunan eşyaların bir hikayesi bulunuyor. Markalaşmaya karşı bir duruş sergilemek istedik, kıyafetlerin hepsi kadınların elinden çıkıyor. Herhangi bir markaya ait değil. Kalıpları, kumaşları, biçimleri ve tasarımları kadınlara ait. Mesela şurada önde gördüğünüz elbiseler, İzmir’den Diyarbakır’a gelmiş kadın arkadaşımın elbiseleri. Onun kendi tasarladığı kıyafetler bunlar. Onun bir çocuğu var ve eşinden ayrıldıktan sonra kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor ve Diyarbakır’a yerleşme kararı alıyor. Genç bir kadın kendisi umarım ona bir desteğim olur. Emeklerini kendi dükkanımda bulundurmaktan gurur duyuyorum. Bu zamana kadar tanıştığım en güzel insanlardan birinin tablosu bu. Bu çocuklar Artuklu Üniversitesi resim bölümü öğrencileri. Henüz yaşları 20-22 civarında. Ama inanılmaz yetenekliler ve kendileri tasarlayıp bu tabloları yapıyorlar. Dükkanım da bir dekor olarak kullanıyorum bunları. Eğer satılırsa o öğrencilere iyi bir destek sağlamış olacağız. Umarım bunların kıymetini bilen insanlarla karşılaşmış oluruz. Onlarda çok sevinmiş olur" dedi.
Dükkan bir ay boyunca boş kaldı
Dükkanını ilk açtığında yaklaşık bir ay boyunca içinde hiçbir şeyin olmadığını kaydeden Yılmaz, “Dükkanı ilk açtığımda bomboş iken bu dükkana giren ilk madde denge sandalyesi oldu. Çok sevdiğim bir arkadaşımın hediyesi. Kendi yaptığı bir sandalye. Bu sandalyenin şöyle bir özelliği var, bir ay boyunca hem dükkan da boş kaldı. Yanına bir şey koyamadım. Çünkü ne yapabilirim, ne koyabilirim, ya da burada ne satabilirim diye düşünüyorsunuz. Bu sandalyenin şöyle bir özelliği var, tam ortasına oturmanız gerekiyor. Bilinçsiz bir şekilde yan taraflarına oturduğunuz zaman buradan düşersiniz, yıkılırsınız. Bu yüzden ismini denge sandalyesi koyduk. Burayı en azından göz kararı hissedebilenler, görebilenler gelip en ortasına oturdukları zaman dengeyi kurmuş oluyorlar. Yani hayat gibi düşünebilirsiniz. Aslında hayatta da bazı şeylerin en ortasında durmak gerekiyor. Kaseler, radyo, aynalar ve atlıkarınca, bunları Mardin’e geldiğim zaman biri ile tesadüfen karşılaştık ve küçücük bir dükkanı vardı. Benim dükkanıma çok benziyordu. Sohbet etme fırsatımız oldu. Orada konuşma üzerine eşinin vefat ettiğini ve eşinin böyle küçük teferruatları çok sevdiğini, onun anısını yaşatmak istediğini ve en azından dükkanında böyle şeyler barındırdığını ve insanlara böyle şeyler sattığını öğrendim. Bu beni çok etkilemişti ve ondan birkaç parça bir şeyler almak istedim daha doğrusu bunu aslında hediye etti. Şimdi şöyle bir durum var. Bahsettiğine göre bir dönem Mardin’de çok varlıklı ve çok zengin bir adam olduğunu söyledi. Tanımıyorum ama çok sıcakkanlı bir insan olarak geldi. Yıllar sonra küçücük bir dükkan açıyor. Tamamen elini çekiyor hayattan ve bazı şeylerden ve bu tarz minik şeylerle uğraşmaya başlıyor. Elimde iki tane ürün var şöyle bahsetmek istiyorum sizlere. Arkadaşlarımın yapmış olduğu baskı tişört. İstediğiniz kıyafetin ve tişörtün üzerine Kürtçe baskılar yapıyoruz. Deyimleşmiş, kalıplaşmış sözleri basıyoruz. Bunlarda öğrencilerimizle çizmiş olduğumuz minik minik eserler. Hem öğrenciler destek olsun diye kıyafetlerin üzerine çizim yapıyoruz. Hem bunları satıyoruz” diye konuştu.
"Buraya gelen insanlar hikayelerini bırakıyor"
Mardin’e yerleşme fikrinin birdin ortaya çıktığını aktaran Yılmaz, konuşmasına şöyle devam etti:
“Mardin’e yerleşme fikrim birden ortaya çıktı. Biraz cazip geldi bana sevdim Mardin’i. En azından bu etnik dokusuyla bana hitap ettiğini düşündüm. Önünden belki binlerce kez geçtiğim dükkanın sahibi oldum daha sonrasında. İlk bir ay herhangi bir şey koyamadım dükkana. Ne yapacağımı bilemedim. Tuttum ama bu dükkanı buraya ne bırakabilirim. Ya da ben burayı nasıl bir şeye dönüştürebilirim. Diye herhangi bir netlik kazanamadı. Daha sonra herkesten bir şeyler getirmeye başladı. Kimileri tablolarını getirdi kendi çizdikleri, kimileri elleriyle yapmış oldukları ürünleri getirdi. Takılar, kıyafetler ya da posterler, çantalar sayamayacağım birçok şey. Bu dükkanını hikayeler dükkanı olmasındaki en büyük amaç şu gelen ürünlerin sahiplerinin mutlaka hikayeleri oluyor. Buraya gelen insanlar mutlaka hikayelerini bırakmış oluyor. Dükkanı tuttuktan sonra uzun bir süre ismini düşündüm. Ne olabilir diye. Çünkü belli prosedürlere uymak için bir isim koymak zorundasınız. Daha sonra benim hayatımda bana en çok katkısı olan, beni doğuran, beni bu yaşa gelmemi sağlayan ve üzerimde çok fazla emeği olan iki tane kadın var. Ve bu iki kadının ismi Dudu, biri annem, biri halam. Yani hem ikisini bana anımsatsın hem de ikisini burada yaşatmak istediğim için ismini Dudu koydum. Buraya geldiğiniz zaman önce hoş bir sohbet sizi karşılayacak. Sıcak bir çayımız her zaman var bilginiz olsun. Bir şey almak zorunda değilsiniz. Ama kendinizden bir şeyler bırakmanızı öneririm. Bunun için de çok sevinirim. Çünkü kıyafetten tutun ismine kadar her şeyin bir hikayesi var. Küçücük bir dükkan ama birazcık böyle kolektif bir dükkan burası. Neredeyse 10 kişiye ait ürünlerin sergilendiği, bazı hayatlara dokunabildiğimiz bir dükkan. Burası Dudu Hikayeler Tükkanı mutlaka geldiğiniz zaman hikayelerinizi bırakırsanız çok sevinirim.”