NAHİT DURU
CHP Kurultay'a gidiyor. Kulislerde Kemal Kılıçdaroğlu'nun Genel Başkanlığının kesin olduğu konuşuluyor.
İsmet İnönü, ardından Bülent Ecevit'nin genel başkanlıkları döneminde kurultaylarda hep Genel Sekreterlik ve Parti Meclisi üyelikleri için çekişme yaşanırdı.
Ne var ki, 1980'den sonra, SODEP, SHP ve CHP'de Genel Başkanlık seçimleri de kurultaylarda gündeme geldi, getirildi, getiriliyor.
Ne yazık ki, İsmet İnönü'den bu yana CHP Genel Başkanları bir iki istisna dışında kurultaylarda gitmiyor.
DSP'de de durum çok farklı değildi. Ecevit, tam anlamı ile otoriter bir genel başkan İmajı çiziyordu.
DSP Edirne Milletvekili Erdal Kesebir, parti içi demokrasi olmamasından yakınıyor, bunu kırmak için arkadaşları ile zaman zaman bir araya gelerek yol yöntem belirlemeye çalışıyordu.
Kesebir parti içinde bir kaç arkadaşı ile "Çile Çiçekleri" hareketini de başlatmıştı. Ancak, Kesebir ve arkadaşları DSP grubunda konuşturulmayacaktı. O günlerde Kanal E televizyonunda yaptığım programda Kesebir, DSP grubunda konuşmasına izin verilmediğini anımsatacak, grup toplantısında söyleyeceklerini şöyle özetleyecekti:
"İnönü gibi demokrat bir lider CHP'nin başında olmasaydı, Bülent Ecevit genel Başkan olabilir miydi? Genel Başkan olmak için örgüt çalışması yapabilir miydi?"
Kesebir, İnönü'nün Bülent Ecevit genel başkan seçildikten sonra ceketinin düğmelerini ilikleyerek tebrik edişini tarihçilerin yazdığını da hatırlatmıştı.
Kesebir'e göre, İsmet Paşa isteseydi, Ecevit'in delegeleri örgütlemesine engel olabilir, onlara baskı yapabilirdi.
Paşa'nın baskı yapmadığına ilişkin bir örnek de Ali Topuz'dan gelecekti.
Ali Topuz İstanbul CHP il başkanıyken, İsmet Paşa'yı ziyarete gider. Paşa, o günlerde Genel Sekreteri olan Ecevit'le ilgili bazı olumsuz görüşlerini Ali Topuz'la paylaşır. Ancak O'na hiç bir biçimde baskı yapmaz.
İsmet Paşa gerçekten de demokrattı ve hemen her konuda, Parti Meclis'ini, TBMM grubunu toplatıp tartıştırıp, oylatarak karar alırdı.
Bana göre, o parti içi demokrasiyi tam olarak işletmiş, o nedenle de genel başkanlığı kaybetme riskini göze almıştı.
Siyasi partilerimizde uzun süredir ne yazık ki demokrasi işlemiyor, işletilmiyor. O nedenle de kargaşa ortamı sürüp gidiyor.
Grup toplantılarını televizyonlar naklen verene kadar milletvekilleri konuşur, konuşturulurdu. Bu toplantıların bir bölümü basına açık olur, sonra toplantı, izleyici ve medyaya kapatılırdı.
1980 öncesi gerek CHP, gerekse Adalet Partisi'nde de bu yöntem izlenir, grup toplantıları basına kapalı gerçekleştirilir ve saatlerce sürerdi.
Grup toplantılarında milletvekilleri, Genel Başkan dahil yöneticilerin tutumlarını eleştirebilme özgürlüğüne sahip olmanın yanı sıra, getirilmek istenen yasalar karşısında takınılması gereken tutum konusunda da görüşlerini ifade edebilirlerdi.
Ya şimdi...
Genel başkanlar, salona doldurulan amigo izleyicilerle birlikte, basına açık, televizyonların naklen verdiği konuşmalar yapıyor, sonra grup toplantısı bitiyor.
Yani milletvekilinin adı yok.
Vekiller grupta konuşamayınca, kulislerde dedikoduya, onun da ötesinde hizipleşmeye başlıyorlar.
Diğer partilerin ne yaptıkları, nasıl davrandıkları CHP kadar önemli değil.
Çünkü CHP; ülkeye demokrasiyi getiren, Atatürk ilkelerini ve sosyal demokrat yapısı gereği insan haklarını, sosyal adaleti savunan partidir. Bundan sonra da aynı şekilde olmalıdır.
O nedenle de parti içi demokrasiyi işletmek zorundadır. Parti içi demokrasi işletilirse, CHP sorunlarının önemli bir bölümünü çözmüş olacaktır. O zaman da genel başkanlık dahil koltuklar, makamlar önemini büyük ölçüde yitirecektir.
Parti içi demokrasi, isteyenin dilediği gibi davranması anlamına da gelmemelidir. TBMM faaliyetleri için grup, örgüt faaliyetleri içinse, Genel Merkez'in haberdar edilmesi parti bütünlüğünün ve ilkelerinin korunması açısından önem kazanmaktadır.
Yani, partinin ilkelerine, tüzük ve programına aykırı sözler söylenmemeli, -örneğin,"üniter devletten vaz geçilebilir" veya "tekke ve zaviyeler açılmalıdır "denilerek CHP'nin kuruluş ilkeleri çiğnenmemelidir.
Atatürk'ün Cumhuriyet'ten sonra en büyük eseri olan CHP'nin halkın güvenini kazanması, sonra da iktidar olması için partinin özüne dönmesi ön koşul olmalıdır.
Umarız, yeniden seçilmesinin kesin olduğu söylenen Kemal Kılıçdaroğlu, kurultaydan sonra parti içi demokrasiyi işletir, işletmeyi başarır.
Ve CHP fabrika ayarlarına döner.
Bu kurultay süresince ve sonrasında CHP fabrika ayarlarına dönmez, şu anda var olan Cumhuriyet ve Atatürk düşmanları yerine, Atatürkçü, devrimci ve sosyal demokratlardan oluşan bir kadro kurmazsa bu Kemal Kılıçdaroğlu'nun, hatta CHP'nin sonu olabilir.
abcgazetesi.com